30 Eylül 2016 Cuma

Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan: "Lozan Antlaşması'nı zafer diye yutturmaya kalkıyorlar" & Biz konuyu ele almış ve 14 Ağustos 2014'de masaya koyarak kamuoyunun bilgisine sunmuştuk!..

14 AĞUSTOS 2014 PERŞEMBE

TARİHİ HAKİKATLER İbrahim ARVAS (2. Dönem Van Mebusu) (LOZAN MUAHEDESİNİN GİZLİ TARAFLARI) TÜRK KAMUOYU; MÜNEVVERLER VE "KANAAT ÖNDERLERİNİN" DİKKATİNE ARZ...

TARİHİ HAKİKATLER
İbrahim ARVAS (2. Dönem Van Mebusu) (LOZAN MUAHEDESİNİN GİZLİ TARAFLARI)

            Sulh için giden heyete katılan, basın mümessili Hüseyin Cahil Yalçın, Lozan’dan döndükten sonra, yazdığı bir seri makalelerde fikirlerini şöyle özetliyordu:
 “Bu millet, Lozan muahedesinin acılarını 30 sene sonra tadacaktır.”
Heyette bulunan Rıza Nur ise, vasiyet mucibinde, geçen sene Londra’da neşredilen hatıratında (hatıratının neşrolunduğu zaman, İsmet paşa sağ ise, onu herhalde öldürün) diye vasiyet etmiştir. Mahmut Esat Bozkurt da, medeni kanunu, 3 madde ile Meclisten geçirdiği zaman, en kuvvetli mucip sebep ve dayanak olarak (bu kanunu Medeniyi İsmet Paşa Lozan Muahedesinde kabul etmiştir. Siz de, kabul etmek zorundasınız) demişti. 
           O günkü Meclis zabıtları meydandadır. 
            Bunlar gösteriyor ki, Lozan muahedesinin iki yüzü vardır.
Birisi Millet Meclisine sunulan, açıktaki Muahededir. 
İkincisi, gizli olan Lozan Muahedesidir.
Yukarıda bildirdiğim yazılarda anlatılan Lozan bu gizli Lozan Muahedesidir.
Lozan Muahedesi, İngiliz Lordlar kamarasında görüşüldüğü zaman, o zamanki hariciye nazırı ve İngiliz heyeti mürahhasa reisi bulunan Lord  (Gürzon), Lordlar kamarası azası tarafından şiddet ile tenkid edildi.
Dünya sahifesinden ve haritadan silinmiş olan Türkler’e, nasıl oldu da istiklal verdiniz diyerek türlü türlü tenkid edildi. 50 ye yakın hatip, bu hususta söz almıştı. Lord Gürzon, reise karşı, hatiplere birden cevap vereceğine ve hepsini dinledikten sonra konuşacağını söylemişti ve öyle yaptı. Hatiplerin hepsi konuşluktan sonra bir tomar evrak ile kürsüye gelen o zamanki İngilizlerin tarafsız gazetelerinin neşriyatından anlaşıldığına göre heyet reisi Lord Gürzon (Alevhilla’ne) söze başlayıp, özetle, şöyle demişti:
“Evet misterler. Onlara istiklal verdim. Fakat buna karşılık, tüm maneviyatı ellerinden aldım. İşte vesikalarım” demiş, her maddeye ait vesikayı ayrı ayrı reise vermiş ve kâtiplere okutmasını rica etmiştir. Dinlemek ile kanaat etmeyen arkadaşlara da, “lütfen hademeler vasıtası ile gönderin, onları incelesinler” demiştir.
Bu gizli mertebenin bir kaçını burada bildirelim:
Hilafetin kaldırılması, tevhid-i tedrisat (eğitim birliği) kanunu, yani bütün medreselerin kapatılması, şapka giydirilmesi, Latin harflerinin kabulü ki, bununla Kuran-ı Azimüşşan’ın mekteplerden kaldırılması ve okutulmaması sonucuna varılmıştır.
Kadınların memur, mebus ve avukat olması ve aile idaresinin erkeklerden alınıp kadına verilmesi, her içkinin ve fuhşun serbest bırakılması ve futbolun zararlı şekilde neşr ve tamimi ve bunlar gibi daha nice değişiklikler kabul edildi.
Bütün bu inkılâplar ile birlikte, Lozan muahedesinden 40-50 sene sonra Türkiye’de Müslümanlığın yasak edilmesi ve Hıristiyanlığın ilan edilmesi de, Lozan’da dikte ettirilen maddeler arasında idi. Bunları gören Lord’lar kamarası azalarından yaşlı olanlar, kürsüye gelerek, Lord Gürzon’nun gözlerinden öpmüş ve af dilemişlerdir. Kendisinden küçük olanlar ve tenkid edenlerde, kürsüye gelerek Gürzon’un ellerinden öpmüş ve af dilemişlerdir. Ondan sonra, 5 dakika, ayakta Lord Gürzon’u alkışlamışlardır.[1] Tarihi Hakikatler İbrahim Arvas Fasıl 5 Sayfa 101
BİR HATIRLATMA, YORUM VE KATKI:
AKP'nin yandaş gazetecisi Ergün Diler ,Erdoğan'ın Lozan anlaşmasını yok sayacağını aylar önce açıklamış.Yani T.C tasfiye edilecek. 
(X FİLES, 14 AĞUSTOS 2014 PERŞEMBE – 18.08, AAA)
IŞİD terör örgütünün Sykes-Picot’u, PKK terörü Lozan’ı çöpe attığını söylerken, AKP genel başbakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan'ın Lozan'ı çöpe attığını aylar önce yazmış.Bunun yapılabilmesi için İngiletere, Amerika, İtalya, Fransa, Yunanistan ve Ermenistan'la yeniden savaşa girilmesi gerekiyro.Erdoğan'ın bahsettiği BAŞKOMUTANLIK bu.Bu hastalık ruhlu insanlar Türkiye Cumhuriyeti Devletini yok ederken aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı makamı eliyle devletin idaresini İSLAM DEVLETİ yani ŞERİAT REJİMİNE geçireceklerini düşünüyor.bU HASTA RUHLU AKP YANDAŞI İLERİ DEMOKRASİ ZEKALILARININ GİZLİ gündemi artık ortaya çıkmıştır.Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığında Türkiye belkide uzun sürecek bir savaşa girecek.Ve SON TÜRK DEVLETİ AKP'YE OY VERENLER sayesinde yıkılacak.Sonra bu zübükler tıpkı Suriyeliler,Iraklılar,Libyalılar gibi kendilerine gidecek memleket bulamayacaklar.TÜRKİYE'DE önümüzde ki günler sıcak ve kanlı çatışmalara sahne olacak.ERDOĞAN'ın havuz beslemesi ERGÜN DİLER,Lozan'ın çöpe atılacağını hatta İstanbul'un Başkent yapılacağını A HABER'DE YAZ-BOZ programında anlatıyor.AKP VE ERDOĞAN'IN Türkiye Cumhuriyetini yıkma planı bundan sonra CUMHURBAŞKANLIĞIYLA DEVAM EDECEK.ERDOĞAn'ın BAĞIMSIZ KÜRDİSTAN'I NASIL İNŞA ETTİĞİNİ yazmaktan çekinmeyen YANDAŞ Ergün Diler'in o yazısı..
***
Aslında dünya için DÜN çok önemliydi! 
AK Parti’nin açıklayacağı CUMHURBAŞKANI adayının kim olacağı merak konusuydu! En son Viyana, Paris ve Lyon gezisinde Başbakan Erdoğan’ın aday olacağına kesinlikle kanaat getirmiştim! Belliydi!
Aynı gezide kimin BAŞBAKAN olacağını da gördüm! SIR değildi yani! Ama burası Türkiye! 24 saat çok uzun zamandı! Bu nedenle düne kadar bekledim!
Herkesin bildiği gibi Başbakan Erdoğan, 311 vekilin imzasıyla aday gösterildi!
Buraya kadar yazdıklarım bilinenler! Ama bu aday göstermenin ve ardından Köşk’e çıkmanın altında yatan gizli gerçek ne?
Bizim bilmediğimiz ve bize anlatılmayan gerçek bu!
Bunu bilmediğimiz zaman ülkemizdeki asıl sorunun da ne olduğunu ıskalamış oluyoruz! Bu saatten sonra herkes ezberlenmiş cümlelerle yorum yapacak!
Gazeteler, televizyonlar ortalama cümlelerle kirlilik yaratacak!
Ancak kimse doğruyu söyleyemeyecek!
Duyulması gerekenler, pas geçilecek!
Gelin o zaman yine biz bize dertleşelim…
Zaten sizden başka konuşacağım kimse de yok!
Sık sık söylediğim gibi Türkiye’deki türbülansların nedeni içerisi değildir!
Oyunu kuranlar dışarıda olup içerideki ayakçılarıyla sonuca gitmeye çalışır!
Sistem böyle işliyordu!
YABANCI emrediyor içerideki gönüllüler hemen harekete geçiyordu!
İşte dün ERDOĞAN’ın adaylığı açıklandığında bu sistemin sonuna gelindiği de ilan edilmiş oldu!
Artık Türkiye yepyeni bir sayfa açıyordu!
Abdülhamit’i hapse gönderip OSMANLI’yı yıkanlar, tarihimizi, dinimizi ve kendimize güvenimizi elimizden alanlar ilk kez yeniliyordu!
150 yıllık plan çöpe gidiyordu! İngilizler’in masada kurdukları tezgah çökerken, dün Kuzey Irak’ta bambaşka bir sayfa açılıyordu!
Erdoğan’ın Köşk’e çıkmasıyla Kuzey Irak’taki ÇIKIŞ birbirini tamamlıyordu!
İkisi de ANADOLU’yu esir alan anlayışın yıkılışını müjdeliyordu!
Önce BARZANİ’ye kulak verelim: “Son zamanlarda olan herşey bağımsızlığa ulaşmanın Kürdistan’ın hakkı olduğunu gösteriyor. Bundan sonra, bağımsızlığın amacımız olduğunu saklamayacağız. Irak şu anda fiilen bölünmüş durumda. Ülkenin yaşadığı bu trajik durumun içerisinde mi kalmamız gerekiyor? Bağımsızlığa karar verecek olan ben değilim.
Halktır. Bir referandum yapacağız ve bu aylar içinde olacak…”
Chatham House’larda yapılan ve Rothschild ailesinin desteğiyle onaylanan HARİTALAR tarihin çöplüğüne gidecek!
Bize biçilen elbise yırtılıp atılacak!
Barzani’nin Ankara’ya danışarak yaptığı bu çıkış çok önemli!
Bundan tam bir hafta önce ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Barzani’ye konuk oldu! Görüşme sonrası şunları söyledi: Bölünmüş bir Irak’ı kabul etmiyoruz. Irak’ın bütünlüğü için ABD üzerine düşeni yapacak. Maliki, başarısız oldu ve en kısa sürede gitmeli.
Washington bu sözlerle olaya farklı baktığını gösterdi!
Ama günlük yaşamayanlar için HAYAT daha anlamlıydı!
Türkiye’de çok önemli gelişmeler yaşanırken, Aralık 2012′de Neçirvan Barzani Time’a özel röportaj veriyordu! Çok kişinin hatırlamakta zorlanacağı söyleşide şöyle diyordu: “Türkiye bizim umut kapımız.
Eğer bu umut kapısı kapanırsa, Bağdat’a teslim oluruz ve hepimizin çıkarları tehlikeye girer. Özellikle belirtmeliyim tam bağımsız bir Kürdistan için fırsat olduğunu biliyoruz. Ancak buna Türk ordusunun da izin vermeyeceğini çok iyi biliyoruz.”
Yani Barzani ve Ankara olaya BARONLAR gibi bakmıyordu.
BARONLARIN sözlerinin üstüne ilk kez bölgede söz söyleniyordu!
Ama bunu gören ve anlayan çok kişi yoktu!
Barzani’nin sözlerinden bir hafta önce de Neçirvan, Ankara’ya gelip çok önemli görüşmeler yapmıştı! Belki de Barzani, BAĞIMSIZLIK ÇIKIŞINI bu nedenle yapıyordu!
Kim bilir!
Bölgede bunlar olurken yani KÜRT KARDEŞLERİMİZ bize gelirken, Erdoğan da KÖŞK için adımını atıyordu!
Bu faiz ve vaiz lobisinin mağlubiyetinin duyurusuydu! Ankara ve İstanbul’u MESKEN tutan LORDLAR KAMARASININ sırtının yere yapıştığının haykırışıydı!
Abdülhamit Han’ın intikamının alınmasıydı!
Cumhuriyet’i istedikleri şekilde kurduranlara atılmış en anlamlı goldü!
Kraliçe’nin adamı olmakla gurur duyanlara indirilen en büyük şamardı!
Bu Türkler’in tarih sahnesine çıkıp hem kendini hem kardeşlerini hatırlamasıydı!
Tarihin geri dönüşüydü!
Gururlu ve vicdanlı millet olan TÜRKLER’in “Artık bizsiz burada oyun kuramazsanız! Bizim istemediğimiz hiçbir şey olmaz!” mesajıydı!
En son geldiğinde Bursa YEŞİL CAMİİ’nde sandalyede oturup poz veren KRALİÇE’nin yenilmesiydi!
150 yıllık bir rövanşın alınmasıydı!
Hiç çıkarmadığı beyaz eldivenlerinin artık burada işe yaramayacağının ilanıydı!
Ekmeleddin Bey’e SPONSOR olup “Yürü arkanda biz varız!” garantisi veren dev Yahudi şirketlerin kündeye gelmesiydi!
Ne olacaklarına karar veremeyen CHP’nin, Kemal Bey’in ellerinde can verişiydi!
Değişim demekti bütün bu olanlar!
Sadece bir ADAY değildi ortaya çıkan! İngiliz sömürge imparatorluğunun pılını pırtını toplayıp buradan gitme zamanı gelmişti!
Bunun zamanı da 10 Ağustos’tu!
Bu nedenle Erdoğan gezisine SAMSUN ve ERZURUM’dan başlıyor! İKİNCİ KURTULUŞ SAVAŞI için asıl şimdi start verildi!
Ülke artık sonsuza kadar bizim olacak!
Erdoğan’ın karşısında Ekmeleddin Bey yok!
Kraliçe’yi yeneceğiz sandıkta!
Olay bu!
Gerisi teferruat!
Anlayanlar anlamayanlara anlatsın!
Lütfen! (PHA)
  1. (e.MAİL ortamından NAKLEDEN) Mustafa Nevruz SINACI15 Ağustos 2014 06:14
    Milli Mücadele sonunda kurulan TBMM yeni ülkemizin yol haritasını çizerken, yani başta ülkenin yönetim tarzını ve halkının yaşam biçimini belirlerken bir çok gerici ve muhafazakar milletvekilinin protestosu ile karşılaştı ve bunlarla da mücadele etmek zorunda kaldı. Bu yazıyı yazdığı söylenen Van milletvekili de bu gerici zihniyetin önde giden elemanlarındandı. Bu muhafazakarlar öncelikle T.C. devletinin kurulmayıp yönetimi elleri ile tekrar osmanlı hanedanına teslim etmek ve osmanlı devletini yaşatmak istiyorlardı. Oysa 1. dünya savaşı imparatorlukların sonunu getiren sosyal bir olgudur. Kiyap okumayan, aklını kullanmayan, bilimden bihaber, duygusal insanlar daima duydukları köle olmal arzusu ile bunu denediler. Hatta osmanlı padişahı olmasa dahi Mustafa Kemal'in padişah olmasını önerdiler. Beş para etmeyecek, her zamanki doğu kurnazlığı ile, Mustafa Kemal'in duygularına yenilerek padişah olmak isteyeceğini düşündüler, ama olmadı. Bu meczuplar aynı zamanda hilafet kaldırılırken bunu önlemek için hilafet makamını da Mustafa Kemal'e teklif ettiler, ama kabul etmedi. Hilafet artık gününü ve ömrünü tamamlamış, lüzumsuz bir makamdı oysa. Sonraki 90 yıl boyunca da tüm dünyanın hilafet gibi bir makama ihtiyacı olmadığını gördük. İhtiyaç olsaydı, mesela kral suud bunu keyifle üstlenir ve ölmüş makamı diriltirdi.
    Milli mücadele sadece ülkemizi dünya yüzünden silmeye azmetmiş batılı ülkelere karşı verilmiş askeri bir mücadele değildir. Asırlardır cahil kalmış, okumamış, eğitilmemiş bir toplumun, yani Anadolu insanının bilgisizliğin karanlığında nemalanmış dinsel öğretilere, hurafelere, boş inançlara karşı verilen bir savaştır. İlerici akımlara savaş açanlardan birisi de bu yazıyı yazan Van eşrafından zattır. Bir şehrin eşrafı bu cehalette ise sıradan halkın durumunu düşünün... Mustafa Kemal, devrimleri ile cehaletin karanlığına savaş açmış ve bunu öldüğü güne kadar da başarı ile sürüdürmüştür. Tevhid-i tedrisat kanunu bunun en pratik yollarından birisi olmuştur. Kızların, kadınların okumasını sağlamak... Onları sadece mahalle aralarındaki kuran kurslarına gidebilen zavallı cahil mahlukat olmaktan kurtarıp, meslek edinebilecekleri okullara gitmelerini sağlayarak, mesleklerini icra etmelerini, topluma katkı sağlamalarını, toplum için önemli olmalarını ve toplum içindeki saygın yerlerini bulmalarını sağlamıştır.
    Bu yazıları hala yazan ve islamiyetin karanlıklarından medet umanlara sadece şu soruyu sorarım: müslüman olup ta dünya yüzünde önemli olabilmiş, saygın olabilmiş tek bir ülke varmıdır ? Bilimde, sanatta, kültürde gelişmiş bir tek islam ülkesi varmıdır ? Burada hedef kelime "islam" dan ziyade "din" dir, her türlü din. Ancak batı, 1000 sene dinin güdümünde, karanlıklar içinde yaşadıktan sonra reformasyonları yaparak dini kilisesine hapsetmiş, kaybettiği 1000 seneyi çok çalışarak süratle kapatmış ve doğu dünyasının, islam dünyasının fersah fersah önüne geçmiştir. Milli mücadele sonunda ortaya çıkan "Laiklik" kavramını batının çok kan dökerek yaptığı reformasyonların kansız ve mutedil bir benzeri olarak yorumlamak gerekir. Bu yazıyı gündeme getirenler şunu unutmasınlar, eğer T.C. laik olmasaydı bugün bir suudi arabistandan, bir suriyeden, bir irandan yada afganistandan farkı olmazdı. Ülkemizin din bataklığına sürüklenmemesi bu dünyadaki tek dileğimdir.
    SEDAT BAYSEÇ, GAZİANTEP EDU TR
    On Thu, 14 Aug 2014 15:26:02 +0000, Mustafa Nevruz SINACI gercek.demokrat@hotmail.com [Ozel-Buro] wrote

26 Eylül 2016 Pazartesi

Herkesin bir kere aldanması, tuzağa düşmesi; Hattâ 15 Temmuz gibi ikinci bir defa daha kandırılması kabildir. Ama, "aptallar, ortaklar ve hainler hariç" hiç kimse üçüncü kez aldatılamaz ve kandırılamaz!..

Bebek Katilini Sorgulayan Askeri Savcı’dan;
ŞOK İDDİA! İKİNCİ DARBE İÇİN TARİH VERDİ "ÇOK DAHA KANLI OLACAK..."
Mutlaka “bu iddia ve ihbarı” dikkate almak, lâyıkı veçhile değerlendirmek, muhtemel odak, şüpheli şahıs, örgütlü (legal - illegal) kurum ve kuruluşları gözaltında tutmak ve kesinlikle zaaf, gaflet, atalet, dalâlet, görevi ihmal ve hıyanete düşmemek gerek...
Türkiye, 15 Temmuz’da kanlı darbe girişiminde bulunan FETÖ ile mücadele ederken, emekli Albay H. Atilla Uğur, ikinci darbe uyarısı yaptı. İkinci kalkışmanın çok yakın olduğunu söyleyen Uğur, yapılan planı adım adım anlattı.
ABD destekli 15 Temmuz darbe girişimi, 7'den 70'e milletin destansı girişimiyle püskürtüldü. Fetullahçı Terör Örgütü'nün darbe girişiminin üzerinden 2 ayı aşkın zaman geçti.
OHAL kapsamında yürütülen yoğun operasyonlara rağmen tehlike henüz geçmedi. 15 Temmuz günü ilk kalkışmayı haber veren emekli Albay Hasan Atilla Uğur, 'üst akıl' destekli yeni bir darbe hazırlığına ilişkin çok önemli açıklamalar yaptı. İşte, Uğur'un kaynaklarına dayandırarak anlattığı ikinci kalkışma senaryosuna ilişkin şok bilgiler...
''İkinci kalkışmaya hazır olun. Ve çok yakın bir zamanda. Çok net bilgi olarak söylüyorum: İkincisi daha kanlı olacak"
KİMSE 'BU İŞ BİTTİ' DEMESİN
“İkinci kalkışmaya hazır olun. Ve çok yakın bir zamanda. Çok net bilgi olarak söylüyorum: İkincisi daha kanlı olacak. Bugün bir zafer sarhoşluğu içindeyiz. Ben sizin aracılığınızla Türkiye'yi uyarıyorum. Kimse 'Tamam bu iş bitti, Türkiye rayına oturdu, artık Amerika başka bir şey yapamayacak, FETÖ başka bir şey yapmayacak, PKK başka bir şey yapamaz, biz belini kırdık bu örgütlerin' falan demesin. Bu bizi, hazırlanmakta olan kalkışmada tamamen başarısızlığa götürür. Paramparça oluruz."
İNGİLİZLER AŞİRETLERLE 2.5 AYDIR NE GÖRÜŞÜYOR?
“Aldığım bilgiye göre, İngilizler 2.5 aydır Güneydoğu'daki bütün aşiretlerin ayağına gidiyor. Özellikle Hakkari, Van, Çatak, Silopi, Mardin bölgesinde etkin aşiretlere... Bunlarla pazarlıklar yapıyorlar. Toprak ağası olarak varlığını sürdüren bu aşiretlerin bankalara olan birikmiş trilyonlarca liralık borçlarını ödediler. Aşiretlerin bütün kredi borçları ödendi. İngiltere ödedi bunları. Konsolosun aşiretler içinde ne işi var? PKK yol kontrolü yaparken bunların araçlarını 'buyurun' diyor bırakıyor, diğer araçlara kimlik kontrolü yapılıyor. Neden?"
10 BİN PİYADEYLE GELECEKLER
“Bundan 3-4 gün önce İngiltere'nin yüksek tirajlı gazetelerinden biri olan Daily Express'te bir yazı yayınlandı. Diyor ki, 'Türkiye'de ikinci kaos ortamı geliyor. Bizim Kıbrıs'ta üssümüzdeki 10 bin deniz piyademiz, Türkiye'de bulunan 50 bin İngiliz'in can güvenliği için Türkiye'ye girecek, Türkiye'de güvenli bölgeler oluşturacağız. Vatandaşlarımızı hava yoluyla tahliye edeceğiz'. Bakın bu bir işgal planıdır. Bu ikinci kalkışmanın esas amacı işgal." Yine eşzamanlı olarak hedef olarak gördükleri kişilere yönelik suikastler devreye girecek. Bu yapıldığı zaman inanılmaz bir kaos ortamı olacak. Herkes ayağa kalkacak ve iç savaş dedikleri, esas onların istedikleri plan hayata geçecek"
KAOS GÜNEYDOĞU'DA BAŞLATILACAK
“Peki bu kaos nasıl olacak? Çok net bir bilgi bu: Güneydoğu'da her zaman yaptıkları gibi HDP'lilerin de çağrısıyla bir nümayiş, gösteri yapılacak. Polisin, askerin içinde tespit edilmemiş FETÖ'cüler gaz sıkmak yerine, halkın üzerine ateş açacaklar. Bu, benim ulaştığım bir bilgi, net. Olay büyük ihtimal Şemdinli, Yüksekova ya da Kızıltepe'de olacak. Burada 15-20 kişi ölecek. Bölgedeki bütün ilçelerde, illerde, İngiliz konsolosluğundan ziyaret edilen aşiretler bu oyuna gelirlerse eğer, halkı sokağa dökecekler. Batı'da ise fitili, 4-5 noktada sansasyon yaratacak büyük patlamalarla ateşleyecekler. Bunu ya PKK ya da IŞİD yapacak. Yine eşzamanlı olarak hedef olarak gördükleri kişilere yönelik suikastler devreye girecek. Bu yapıldığı zaman inanılmaz bir kaos ortamı olacak. Herkes ayağa kalkacak ve iç savaş dedikleri, esas onların istedikleri plan hayata geçecek."
40 YIL SÜREN HAZIRLIK
“15 Temmuz'da beceremedikleri, erken düğmeye bastıkları için yapamadıkları bu. İç savaş durumunda Amerika diyecek ki, 'Benim Türkiye'de vatandaşlarım var. Zaten Türkiye de benden yardım istedi', diyerek gelip oturacak. İngiltere de aynı şekilde hazırlıklı zaten. Peki ne olacak o zaman Türkiye? Allah korusun. Kimin kimi vurduğu belli olmayacak. Komşu komşuyu vuracak, yağma başlayacak. Aklınıza ne geliyorsa, her şeyi uygulayacaklar, 100 sene önce yapamadıklarını şimdi yapacaklar. 40 yıldır FETÖ'yü, PKK'yı bunun için yetiştiriyorlar. Amerika, İngilizlerle beraber bu işin arkasında olacak. Öcalan'ı ben sorguladım. 8 ay boyunca orada kaldım. Bana bir lafı var: 'Dünyada bugüne kadar her şeyi İngilizler planlar, Amerikalıları oynatır'."
GÜLEN'İN TESLİMİ APO'DAN DAHA ZOR
1999 yılında PKK elebaşı Öcalan'ı sorgulayan efsane komutan olarak tanınan emekli Albay Hasan Atilla Uğur, “Öcalan'ın ele geçirilmesi mi zordu, FETÖ'nün mü ele geçirilmesi mi daha zor olacak?" sorusuna şu cevabı verdi: “FETÖ, PKK ile büyük benzerlik gösteriyor. ASALA bitti, PKK çıktı. PKK elebaşı alındı, hemen akabinde Fetullah at başı geliyordu. Ama FETÖ konusunda ABD'nin şöyle bir avantajı var: Bu, dini duyguları kullanan bir örgüt.
GÜLEN'İN TESLİMİ ONLARCA SENE ALACAK
Dünyada sosyalizmi kullanmaya çalışan bir PKK'dan ziyade dini duyguları ön plana çıkaran, istismar eden, iktidarlar ve muhalefetle 40 yıldır hep işbirliği içerisinde olan bir örgütten söz ediyoruz. Dolayısıyla ABD, FETÖ konusunda Apo'yu kullandığı zamankinden daha akıllı hareket etmeye başladı. Nedir? Gülen'in ABD'den bize teslim edilmesi onlarca sene alacak bir hukuki süreç teşkil ediyor. Öcalan'ın iadesinden çok daha zorlu bir süreç bekliyor bizi FETÖ'nün iadesinde. Öcalan'ın iadesinde biraz daha erken hareket ettik. Karşılıklı istihbarat örgütleri de konuşuyordu Apo konusunu. Ama şimdi FETÖ konusunda bu çok fazla geçerli değil."
MİT'İN İÇİNDE TEMİZLİK YAPILMADI
“Bugün zafer sarhoşluğuyla, 'bakın içeri aldık adamları' diyoruz ama kriptolar duruyor. Siyasetin içindeki adamlar bunlar. Bunlar gözümüzün içine baka baka 'FETÖ ile mücadele ediyoruz' görünümü çizmeye çalışıyorlar. Mesela MİT. Burada bir temizlik oldu mu? Dünyanın hiçbir yerinde 8 bin-10 bin rütbeli personelin katıldığı böyle bir kalkışma, böyle bir işgal, rezillik hareketini MİT'in duymadığına beni kimse inandıramaz. MİT, en başından beri bu girişimden haberdardı. Peki niye bir şey yapmadı? Ülkenin bütün kurumları FETÖ'nün eline geçti de bir tek orası mı pir-ü pak kaldı? Senaryoları boşa çıkarmak için yapacağımız bir diğer şey, süratle milli bürokrasiyi oluşturmamız. Hem askeri hem sivil anlamda milli bürokrasiyi mutlaka oluşturmamız lazım. MİT, TSK vb. Buralarda milli, mandacı olmayan, şucu bucu olmayan, liyakatli insanları istihdam edilmeli."
EĞER ÖNLEM ALMAZSAK KASIMDAN ÖNCE...
“İkinci kalkışmayı gayri milli unsurlar, PKK ve FETÖ birlikte yapacak. Şuanda ABD'nin argümanı durumunda olan tüm örgütler hepsi birlikte yapacaklar. Askeri, polisi, bürokratı, kim varsa devreye girecek. Şekli 15 Temmuz gibi olmayacak. Çift başlı, on başlı bir hadise. Şuana kadar alınmayanlar, bilinip de dokunulamayanlar, hepsini göreceğiz bu hadiselerde. Sadece askeri değil, polis, bürokrasi, emir komuta zinciri diyecekler. Türkiye'yi uyanık olmaya davet ediyorum. Eğer biz bu oyunu bozmazsak, ikinci girişim kasım ayını geçmez."
HERKES 'ABD' DİYORKEN...
“Türk milletini ikaz ediyorum. Çok dikkatli ve akıllı olmamız gereken bir zaman. Hani bir ara 'Yenikapı ruhu' dedik ya. Şuanda bu ruh bilinçli olarak zedeleniyor. Başta CHP bozmaya başladı bu ruhu. Bilerek yapılıyor bunlar. Görev. Bir kamplaşma yaratılmaya çalışılıyor. Tarık Akan'ın, Allah rahmet eylesin, cenaze törenine baktığımızda, Türkiye'de normal bir ortamda cenazeye 5-10 bin kişi giderdi, şimdi 1 milyona yakın kişi gitti. Bu, kamplaşmanın bir göstergesi. Ben onlar o taraf, bunlar bu taraf demiyorum, yanlış anlaşılmasın. Ama ilginç bir sosyolojik süreçten geçiyoruz. 15 Temmuz ertesi bu olayın ABD oyunu olduğu konusunda herkes yüzde 100 hemfikir iken şimdi, 'Olur mu öyle şey! ABD mi? Olmaz' deniyor. Bir NATO'culuktur çıktı piyasaya."
AYRILIKLARI BIRAKALIM
“Neredeyse her programda Mustafa Kemal Atatürk'e söven birileri çıkıyor. Bunu germek için yapıyorlar, bilerek yapıyorlar bunu. Bu gerginliğin yaratılması direk ABD'nin, Fetullah Gülen'in işine yarar. Bizim bu kadar tecrübeden sonra bu oyuna gelmememiz lazım. Dünyanın hangi yerinde bir ülkenin Meclisi bombalandı? Biz hâlâ mı kendimizde değiliz? Bırakalım bu ayrılıkları, gayrılıkları. TV'lere bir bakıyorsunuz, illa bir Kürtçü, bir FETÖ'cü çıkıyor ekranlara. Bunlar terörist. Son ana kadar ne olacak diye bekledi bunlar. Türkiye, duruma göre taraf olanlardan geçmişte çok çekti. Artık çekmeyelim."
CEZAEVİNDE İSYANLAR BAŞLAYACAK
“Cezaevlerinde de çok büyük isyanlar başlayacak. Bunu cezaevindeki FETÖ'cülerin gardiyanlarla, oradaki jandarma personelleriyle konuşmalarından görebilir yetkililer. Bu isyanlara sadece FETÖ'cüler değil, hırsızı, tecavüzcüsü, herkes katılacak. Cezaevindeki adamın psikolojisini ben bilirim; 5 yıl 8 ay 10 gün yattım ben. Cezaevlerinden aldığım bilgilere göre, şu anda FETÖ mensupları bir buçuk aydır cezaevlerinde artık itirafçı konumuna gelmiyorlar. Başta itirafçı olmaya çok temayül vardı, vazgeçirttiler. 'Yanınızdayız, maddi-manevi, aileleriniz bize emanet. Bunları yapanlardan hepsinin hesabını soracağız. Biz büyük akılız' dediler. İtirafçılık bitti. Ailelerinin sözde mağduriyeti de bitti. Bütün kredi kartı borçları ödendi.
HEPSİNİN PARALARI ÖDENDİ
Ev kredileri vs. aklınıza ne geliyorsa bunların hepsi tıkır tıkır ve nakit para olarak götürüldü, ellerine verildi. Emniyetteki arkadaşlara sorduğunuzda 'getireni tespit etmeye çalışıyoruz' yanıtını alıyorsunuz. İşte bu zafer sarhoşluğudur, 'zaten aldık' demektir ve bunun bize zararı olur. Bunlar cezaevlerinde gardiyanları tehdide falan başlamışlar. Yine FETÖ'nün 2009-2010'da cezaevlerindeki gardiyanlara yönelik örgütlenmelerini düşündüğümüzde cezaevi ayaklanmalarının nereye gideceğini kolaylıkla kestirebiliriz. Gardiyanlara yönelik ciddi bir FETÖ temizliği gördük mü? Hayır. Yine özel güvenlik şirketlerine de bakılmadı bugüne kadar. Özel güvenlik bugün Başbakanlık'ta da her yerde de var. Bu şirketlerin sahiplerine de bir bakmalıyız." [KAYNAK: http://www.internethaber.com/sok-iddia-ikinci-darbe-icin-tarih-verdi-cok-daha-kanli-olacak-1717672h.htm]
BİZE GELEN YORUM, ELEŞTİRİ, ÖNERİ VE KATKILAR:
1. Adam ayrıntılı plan vermiş, daha ne yapsın?
O halde ikinci darbenin muhatapları hesabını, hazırlığını iyi yapsın.
Ben şimdiden belediyelerin iş makinalarını askeri birliklerin önlerine davet ediyorum.
Bakalım gerçek bir darbede belediyelerin iş makinaları tankları durdurmaya yeterli olacak mı?
Bunun da sınamış oluruz.
Ben deney ve gözlem insanıyım.
Aradan bunu da çıkaralım istedim.
Haa ikinci bir deney daha var.
Halkı ağır silahlı darbeci askeri birliklerin üstüne bir kez daha sürelim.
Bakalım bu kez sonuç nasıl olacak?
Bu da ikinci deney olacak.
Ya da hiç bunlara girmeyelim, işlerimizi akılla halledelim.
Gerçek bilgilere dayalı öngörüler yapalım, bu öngörülere göre önlemler alalım.
Bu daha uygun olmaz mı?
Önlemler aslında bellidir.
Ülkemiz yabancı ajan kaynıyor.
Özellikle de batılı gizli istihbarat servislerinin ajanları.
Bunlar büyük oranda güney doğuyu ve metropoleri gıdıklamaya çalışıyorlar.
İki büyük kırılma hattı var.
Birisi etnik, diğeri dini.
İşte size ip ucu.
Batılı servislerin çengel attıkları yerler belli, bunlarla aşna fişne halinde olanlar belli.
Bakın en son Fitnebaz Ağlayan Hoca Efendi Hazretleri cemaati deşifre olmuştu.
Dahası da var.
Bölücülerden de kimlerin batılı gizli servislerle yatağa girenler kimlerdir, nasıl, ne zeminde olmuştur bunlar hep bellidir.
Zaptu rapt altına alacaksınız.
Karşı casusluk tedbirleri alacaksınız.
Başka, isyancı olması muhtemel olanların elebaşılarını şimdiden mimleyecek izlemeye alacaksınız.
En ufak bir kımıldanmada piramitin en azından tepesini kontrol altına almalısınız.
Bölücülerin yasal ve yasadışı piramidini bilmelisiniz.
Cemaatlerin yasal ve yasadışı piramidini bilmelisiniz.
Eliniz, gözünüz bunların her an bunların üzerinde olmalı.
Adam size tane tane anlatmış.
Gayet de mantıklı.
Dünyanın, hayatın, Türkiyenin genel gidişatına, resmin bütününe de uygun bir senaryo ve uyarıdır.
Başka, bir de yabancı müdahale uyarısı var.
Bunun önünü tıkamanız lazım.
Yabancı müdahale gerekçelerini şimdiden kaldırmalısınız.
Askeri caydırıcılık kazanmanız lazım.
Karşı tehditlerinizi sergilemeniz lazım.
O sizin nefret ettiğiniz 30 Ağustoslardaki ağır silahların sergilendiği askeri geçit resimleri işte bu işe yarıyordu.
İngilizlerin, Amerikalıların ve başkalarının kuvvet yığdığı yerlere şimdiden sizin de kuvvet yığmanız lazım.
Ülkemiz hava sahasını, denizlerini sağlam şekilde savunduğunuzu geniş kapsamlı tatbikatlarla dosta, düşmana göstermeniz lazım.
Teyakkuz durumunu artırmanız ve bunu dünyaya ilan etmeniz lazım.
Kısacası dünyaya, iç düşmanlarınıza gardınızı aldığınızı göstermeniz, duyurmanız lazım.
Açıkçası hem yumruğunuzu kaldırmanız, hem de hırlamanız lazım.
Tıpkı dövüşmeye hazırlanan köpekler gibi gerilmeniz, saldırganlığınızı sergilemeniz lazım.
Ama kesin olan tek şey var.
Bu iş belediye iş makinalarını askeri birliklerin kapısına yığmakla, askeri hava alanlarının üstüne yerleştirmekle olmaz.
Bunlar sadece vatansever askerlerin moralini bozmaya, savaşma azmini kırmaya yarar.

22 Eylül 2016 Perşembe

SAVAŞ ALANINDA ŞÜPHE VE ŞAİBE ŞAİBE!.. ‘ÖSO ALDIĞI YERLERİ IŞİD’E SATIYOR’ & SON DAKİKA "korkunç iddia" BÜYÜK UTANÇ!.. IŞİD, TSK VE ÖSO ELİNDEKİ 6 KÖYÜ GERİ ALDI!..

SAVAŞ ALANINDA ŞAİBE!.. 
‘ÖSO ALDIĞI YERLERİ IŞİD’E SATIYOR’
Sınır ve sınır karşısından edindiğimiz bilgiler, aslında orada yaşanan, fakat halka açıklanmayan pek çok şaibe, sorumsuzluk vakıası ve sorunun ortaya çıkmasına neden oluyor: 
TSK’nın daha fazla kayıp verdiği doğru mu? Cerablus’tan Azez’e kadar olan bölge IŞİD’den arındırıldıysa, Rai’de nasıl olup da çatışmalar sürüyor?
Türkiye’nin cihatçı çetelerle birlikte sürdürdüğü Fırat Kalkanı Operasyonu'nda 2 asker daha hayatını kaybetti. Böylece 24 Ağustos tarihinden beri devam eden operasyonlarda, öldürülen asker sayısı 10’a yükseldi. Ne var ki hem Kilis-Elbeyli hem de sınırın karşı tarafından edindiğimiz bilgiler, yaşamını yitiren asker konusundaki ‘resmi rakamlar ve açıklamalar arasında çelişki olduğun ortaya koydu. Öte yandan sınır ve sınırın karşısından tarafımıza başka vahim iddialar da aktarıldı.
‘RESMİ RAKAMLAR GERÇEĞİ YANSITMIYOR!’
Elbeyli’den aktarılanlar şöyle: “İç Anadolu bölgesi plakası taşıyan ambulanslar karşı taraftan buraya, günde en az 10-15 sefer yapıyor. Genelde 38 (Kayseri) ve 42 (Konya) plakalı ambulanslar görüyoruz. Bunlar, yaralı askerleri Antep’teki devlet hastanelerine taşınıyor. Kayseri ve Konya’dan ambulans getirilmesinin bir amacı var. Bölge halkının bilgi alması istenmiyor! Yaralanan ve yaşamını yitiren asker sayısının, resmi açıklamaların üzerinde olduğuna yönelik duyumlarımız var. Yaşamının yitirenlerden ‘asker olarak’ söz ediliyor. Ancak Fırat Kalkanı operasyonun henüz ilk günüde bir rütbelinin; yarbayın yaşamını yitirdiğini biliyoruz. Karkamış’tan çok sayıda helikopter inip kalkıyor. Hepsi, bölgede yaralanan subayları taşıyor. Rütbeli askerler Antep’teki özel bir hastaneye götürülüyor. Ayrıca ölen askerler sanki ÖSO’cu gibi gösteriliyor. ”
‘HANİ BÖLGE IŞİD’DEN TEMİZLENMİŞTİ?’
Elbeyli’den edindiğimiz bilgiler, başka şüpheleri de beraberinde getiriyor. Yine resmi kaynakların açıklamalarına göre, Cerablus’tan Azez’e kadar olan bölgenin IŞİD’den temizlendiği söyleniyor. Oysa Elbeyli’den şunlar aktarılıp akabinde gerçekçi bir şekilde soruluyor: “Cerablus’tan Azez’e kadar olan bölge IŞİD’den arındırıldıysa, Çobanbey’e (Rai) yakın Elbeyli’ye bağlı Salhan köyünden bile nasıl olup da IŞİD’le çatışmaların devam ettiği anlaşılabiliyor?”
IŞİD YOK EDİLEMEDİYSE SEBEBİ NE?
Anlatılanlar çerçevesinde sorular bitmek bilmiyor: “Sadece sınırdaki Yalçın Nane karakolu’ndan bayramdan sonra atılan top mermisi 5 Çobanbey’i (Rai) yerle bir etmeye yeterdi. Fakat her ne nasıl oluyorsa IŞİD bir türlü yok edilemedi. Boş araziler dövülüyorsa bunun nedeni ne?”
TEDİRGİNLİK HÂKİM
Bölgedeki sorulara, Kilis ve Elbeyli’de devam eden büyük tedirginlik ekleniyor. Bayramdan önce hem Elbeyli hem de Kilis’e füze düştüğü biliniyor. Kilise atılan ve Şıh Mansur Türbesi’nin yakınlarındaki boş araziye düşen füzenin tedirginliği geçmiyor. Bölge halkı, “Maalesef her an bir yenisini bekliyoruz” diyor.
SURİYE TARAFI: ÖLEN IŞİD’Cİ GÖRMEDİK
Öte yandan sınırın diğer tarafından da bilgi ediniyoruz. Türkiye’ye 2 kilometre uzaklıktaki Ayyaşe bölgesi, Elbeyli’nin doğusuna düşüyor. Ayyeşe, Çobanbey’in (Ria) ise kuzey doğusunda. Yöre halkından edindiklerimiz yine vahim bir içerik taşıyor. Tam olarak şunlar aktarılıyor: “Pek çok ölen ve gömülen ÖSO militanına tanık olduk. Fakat ölen bir tek IŞİD’ci bile görmedik.” Bununla birlikte basında çıkan ‘cihatçılarla’ ilgili haberler de yalanlanıyor: “IŞİD ve henüz operasyonun ilk günü Ayyeşe ve köylerini ele geçiren ÖSO’nun birbirinden farkı yok. Cihatçılar köylülerin evlerini soyuyor. Üstelik IŞİD’den alınan yerler birkaç zaman sonra ya ÖSO’cular tarafından tekrar onlara devrediliyor ya da para karşılığında satılıyor.” [alıntı: ERK ACARER / erkacarer@birgun.net, @eacarer]
SON DAKİKA "korkunç iddia" BÜYÜK UTANÇ!..
IŞİD, TSK VE ÖSO ELİNDEKİ 6 KÖYÜ GERİ ALDI!
Sabah saatlerinde Türk Silâhlı Kuvvetleri ve Türkiye destekli (!) gruplara karşı saldırı başlatan IŞİD öğle saatlerinde 4 köyü ele geçirdiğini duyurmuştu. Bu habere inanmak mümkün değildi. Ancak, gün içinde görüldü ki; El-Rai (Çobanbey) kasabası çevresindeki Sandi, Shav el Kabir, Shav el Saghir ve Ravdah köylerini öğleye doğru ele geçiren IŞİD, ilerleyişini sürdürüyor. Kısa bir süre önce, "Saldırıya devam eden IŞİD'in Itriye ve Eyubiye köylerini de Türkiye destekli gruplardan aldığı" rapor edildi. Son ilerleyişin ardından IŞİD, ''Fırat Kalkanı'' operasyonunun merkezlerinden sayılan el-Rai kasabasına doğudan yaklaştı ve el-Rai öncesi son köy olan Hadabat'a ulaştı. [ULUSAL HABER'İN NOT'U: Eğer bu haber gerçekten doğruysa, "en kısa sürede TSK'ca tekzip ve tenzih edilip yalanlanmazsa" derhal Suriye'de savaşan ve zavallı eşkiya karşısında zaafla malûl ve mağlubiyetle mahkum askerlerin (muhtemelen fetocu olan) "her derece ve düzey" komutanları derhal görevlerinden alınarak, askerlik mesleğinden ihraç edilmelidir. Zira, Türk Milleti ASLA!... bu rezalet, zillet ve utanca maruz bırakılmaya lâyık ve müstehak değildir." 

21 Eylül 2016 Çarşamba

RAPOR: "2002-2015 Yılları Arasında Türkiye’de İş Cinayetleri: AKP İktidarının İş Cinayetleri Karnesi"

14 YILLIK KATLİAM: 
17 BİNDEN FAZLA İŞÇİ İŞ CİNAYETİ KURBANI... 
AKP'nin iktidara geldiği  2002'nin Kasım ayından 2016'nın Haziran ayına kadar geçen 14yılda en az 17 bin 57 işçinin, önlenebilir sebeplere rağmen iş cinayetlerinde hayatını kaybettiği ortaya çıktı.
CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, hazırladığı "2002-2015 Yılları Arasında Türkiye’de İş Cinayetleri: AKP İktidarının İş Cinayetleri Karnesi" başlıklı raporda 14 yılda en az 17 bin 57 işçinin yaşamını kaybettiğini belirtti.
ANKA'nın haberine göre: CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, "2002-2015 Yılları Arasında Türkiye’de İş Cinayetleri: AKP İktidarının İş Cinayetleri Karnesi" başlıklı raporda şu şekilde tespitlerde bulundu:
"2002 yılında önlenebilir sebeplere rağmen -en az- 146 işçi yaşamını kaybetmiştir.
2003 yılında önlenebilir sebeplere rağmen -en az- 811 işçi yaşamını kaybetmiştir.
2004 yılında önlenebilir sebeplere rağmen -en az- 843 işçi yaşamını kaybetmiştir.
2005 yılında önlenebilir sebeplere rağmen -en az- 1096 işçi yaşamını kaybetmiştir.
2006 yılında önlenebilir sebeplere rağmen -en az- 1601 işçi yaşamını kaybetmiştir.
2007 yılında önlenebilir sebeplere rağmen -en az- 1044 işçi yaşamını kaybetmiştir.
2008 yılında önlenebilir sebeplere rağmen -en az- 866 işçi yaşamını kaybetmiştir.
2009 yılında önlenebilir sebeplere rağmen -en az- 1171 işçi yaşamını kaybetmiştir.
2010 yılında önlenebilir sebeplere rağmen -en az- 1454 işçi yaşamını kaybetmiştir.
2011 yılında önlenebilir sebeplere rağmen -en az- 1710 işçi yaşamını kaybetmiştir.
2012 yılında önlenebilir sebeplere rağmen -en az- 878 işçi yaşamını kaybetmiştir.
2013 yılında önlenebilir sebeplere rağmen -en az- 1235 işçi yaşamını kaybetmiştir.
2014 yılında önlenebilir sebeplere rağmen -en az- 1886 işçi yaşamını kaybetmiştir.
2015 yılında önlenebilir sebeplere rağmen -en az- 1730 işçi yaşamını kaybetmiştir.
2016 yılının ilk dört ayında önlenebilir sebeplere rağmen -en az- 586 işçi yaşamını kaybetmiştir."
KASIM 2002'DEN MAYIS 2016'YA KADAR EN AZ 17 BİN 57 İŞÇİ
Raporda, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi raporuna göre, 2002 yılının Kasım ayından 2016 yılının beşinci ayına kadar "önlenebilir sebeplere rağmen" en az 17 bin 57 işçinin yaşamını kaybettiği belirtildi. (ANKA/28.09.2016)

8 Eylül 2016 Perşembe

Öne Çıkan "ÖNEMLİ" Haberler: Başbakan Binali Yıldırım, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Kalkınma Paketi, Jandarma Genel Komutanı Org. Yaşar Güler, Pusuda yeni bir ihanet şebekesi: DSG, HATAY'a tehdit!

BAŞBAKAN YILDIRIM VALİLERE SESLENDİ:
"HATA YAPIN AMA HAİNLİK YAPMAYIN!.."
Başbakan Binali Yıldırım Ankara'da valiler toplantısında konuşuyor. Valilere seslenen Yıldırım, "Memleketin menfaati için hata yapın ama hainlik yapmayın" dedi.
Başbakan Binali Yıldırım, Gölbaşı'nda Vilayetler Evi'nde Valiler Toplantısı'nda konuşuyor. Başbakan Binali Yıldırım, valileri FETÖ ile mücadele konusunda uyardı. Kamuda FETÖ'cülerin tasfiyesinde  'Kılı kırk yaracaksınız' diyen Başbakan, "İntikam duygusuyla değil, adaletle hareket edeceğiz. Bu mesaj herkese. Memleketin, milletin işini yaparken şekil, usul hatası yapabilirsiniz, hiç endişe etmeyin. Ama menfaate yönelik iş yaparken de sonuna kadar korkun.  Mesele ülkenin menfaati ise hata yapın ama hainlik yapmayın" dedi. HDP'lilere "Gidip tıpış tıpış ifade vereceksiniz" diyen Yıldırım'ın açıklamalarının satır başları şöyle:
HATA YAPIN AMA SAKIN HAİNLİK YAPMAYIN
Vatandaşa en yakın duran, vatandaşın her türlü derdi ile ilgilenen mahalli yönetimlerdir. Biz buradan gördüğümüzün sizin gördüğünüzle aynı olmadığını biliyorum. Biz Ankara'da bazı şeyleri yazıyoruz, çiziyoruz, talimatları gönderiyoruz. Ama oradaki her şeyin çiçek gibi olmadığını biliyoruz, oralara gittiğimizde sorunları görüyoruz. merkez teşkilatların saha neler olup bittiğini sürekli izlemesi gerek. Burada bütün suçu Ankara'ya atmak doğru değil.
Masada çalışmak ile sahada çalışmak farklı. Memur uygulama yaparken korkar, çekingen davranır. Bunu böyle yaparsam nasıl olur diye düşünür. Memleketin, milletin işini yaparken şekil, usul hatası sonuna kadar yapabilirsiniz. Menfaate yönelik iş yaparsanız da sonuna kadar korkun. Sahadaki hiçbir iş şekil ve usul hatası olmadan yapılmaz. Her şeyi dört dörtlük yapmaya kalkışırsanız işi yapamazsınız. Bir tercih yapacaksınız. İş mi yoksa mevzuatımı kollayacaksınız. Mesele milletin menfaati, ülkenin geleceği ise, hata yapın. Ama hainlik yapmayın. Hata yapmaya alan var ama hainliğe yok.
AÇILIŞTA SANKİ PAYDOS EDİLİYOR, 
HURRA VALİ BEY BENİ DE GÖRSÜN!.. 
Etkinliklere katılmanız çok güzel gitmeyin demiyorum ama seçici olun. Bir etkinliğe giderken amirlere daire müdürlerine gelmeyin diyin. Tören ne zaman biter, beyler ne zaman dönecek, milletin işi ne zaman yapılacak. Devlet işi durmasın, millet beklemesin. Herhangi bir açılışta sanki paydos ediliyor. Amirlere, daire müdürlerine gelmeyin işinize bakın deyin. Hurra vali bey beni de görsün … bu sefer dükkan kapanıyor, tezgah kapanıyor. Millet bekliyor. Milletin ,işi ne zaman görülecek gitmeyin demiyorum ama seçici olun. Herkes de sizinle gelemsin. Dükkan açık olsun
İÇİŞLERİ BAKANI: FETÖ’YÜ BU ÜLKEDEN KAZIYIP ATACAĞIZ. ŞİMDİ MİLLETİN MORALE İHTİYACI VAR
15 Temmuz'da bir hain darbe girişimiyle karşı karşıya kaldık. Hamd olsun milletimizin cesareti, Sayın Cumhurbaşkanımızın dirayeti ve hükümetimizin iradesiyle, yüce Meclisimizin milli irade konusunda koyduğu kararlılıkla bu belayı defettik. Bu belanın hasarları, ölçümü ve tamiriyle meşgulüz. Bu yetmezmiş gibi bu bölücü terör belası da işbaşında. Çok yoğun bir faaliyet içerisinde. İki tane önemli konumuz var. Terörün tek bir gündem olmasına lütfen izin vermeyin. Milletin morale, güzel şeyler duymaya ihtiyacı var.
ÖLÇÜMÜZ 17-25 ARALIK 
FETÖ darbe girişimi ile birlikte malumunuz açığa alınan çok sayıda kamu görevlisi var. Kamu için ciddi sayılabilecek bir tasfiye yapılıyor. Burada zaman zaman titiz davranılmadığı, yaş ve kurunun bir arada yandığı şeklinde şikayetler geliyor. İntikam duygusuyla değil adaletle hareket edeceğiz. Bu mesaj karar veren herkesedir. Biz her dairede, her kurumda inceleme yapacak şansa sahip değiliz. Bizim sizlerin adaletinize güvenmekten başka şansımız yok.Kılı kırk yaracaksınız. Burada ölçümüz belli. Bizim için nicelik 17-15 Aralık sonrasıdır. o günden sonra bu örgütle irtibatı olan varsa bunların masum görülmesi asla düşünülemez.
BAŞBAKAN: 81 İLDE KRİZ MASASI KURUYORUZ
Müsteşarımıza, dün Sayın Cumhurbaşkanımıza da talimat bu yönde, Başbakanlık Müsteşarlığı başta olmak üzere her yerde bir nevi kriz merkezi oluşturulmalı. Bu konularda kendisine haksızlık yapıldığını söyleyen, sizin tepsitleriniz varsa bir birim vasıtasıyla toplayın. Yanlış hesap Bağdat'tan döner. Adalete, hukuka uymayan bir iş varsa, bu çalışmalar tamamlandıktan sonra dönüp bakılacak ve yapılan yanlışlar düzeltilecek. Baştan yüzde 100 doğru yapılamayacağını kabul ettik. Çünkü örgüt kapalı, saydam değil. Tespitte bize zorluk çıkarıyor. Böyle bir örgütle karşı karşıyayız. Bu konularda ne işi sulandıralım ne de bariz hatalara asla ve asla izin verelim.
OHAL'le jandarma ve sahil güvenlik İçişlerine bağlandı. Bu taşrada hissedilmedi. O yüzden oradaki sevk ve idarede bu hususu gözden uzak tutmayın. Emniyete ne kadar önem veriyorsanız jandarmaya da önem verin. İkisi bir olunca yönettiğiniz ildeki asayiş çok daha rahat bir şekilde sağlanacak. Bu kurumlar arasında bir uyumsuzluk çıkarsa, o zaman zafiyet var demektir, büyük sıkıntı kapıda demektir. Bu konulara dikkat etmenizi istiyorum. Zamanı etkin kullanacaksınız, terörle mücadelede daha hızlı ve esnek hareket edeceksiniz. 
TERÖRLE MÜCADELEDE YENİ DÖNEM BAŞLADI 
Terörle mücadelede yeni bir sürece girdik. Bu sürecin adı savunma değil, taarruz. Bir hudut kapılarımızı emniyete alacağız. Dışarıdan girişleri önleyemezsek sızlanmanın anlamı yok. Hiçbir mazeretimiz olmayacak. Hudut kapısı dışındaki her geçiş düşman geçişidir anında karşılık verilecek. Hudut kapısı olmayan her geçiş gayrikanuni geçiştir, suçtur, gereği neyse yapılacak. Nasıl düşman saldırırsa karşılık veriliyor, bu da öyle. Anında gereğini yapacaksınız. KHK'da özellikle Doğu ve Güneydoğu'da terörle  irtibatlı, teröre öyle veya böyle destek veren belediyelerle ilgili bir düzenleme  yaptık. Burada belediye başkanlarıyla ilgili büyükşehirlerde İçişleri Bakanı,  illerde valiliklerimize tam yetki verildi. Bu konuda lütfen çekingen ve ürkek  davranmayın. Ülkenin kaynaklarının, polisi, jandarması, korucusuna kurşun olarak  dönmesine asla izin vermeyin. Bu bir vebaldir, bu büyük bir sorumluluktur, hiç  tereddüt etmeyin.
ÇUKURCA'DA "25 YILDIR GİRİLEMEYEN" EN KRİTİK YERLERE BİLE ŞİMDİ GİRİLDİ... 
Çukurca'da 25 yıldır girilmeyen yere girildi. Tendürük'e girildi.
TIPIŞ TIPIŞ GELİP TESLİM OLACAKLAR VE İFADE VERECEKLER
Kararlılık olduğu müddetçe bu işi yönetilebilir hale getirebilriz. Terörle iltisaklı parti çıkmış 'Belediyelere ilişirseniz sivil direniş başlatacağız' diyor. Türkiye hukuk devleti, kimse hukuktan üstün değildir. Mahkeme çağrıyorsa tıpış tıpış gidip ifadesini verecek. Daha 6-7 Ekim olaylarının hesabı duruyor. Böyle büyük büyük söz söylemenin ne demek olduğunu görecekler. Tıpış tıpış gelip ifadelerini verecekler.
GÜNEY DOĞU İÇİN "ÖZEL" KALKINMA PAKETİ
23 ilimizi ilgilendiren kalkınma, istihdam, reform paketi açıkladık. Bunu inceleyin. Reform paketinin uygulanması, takibi sizin göreviniz. Burada yatırımlar var, somut, istihdam oluşturan projeler var. Turizmi, sosyal hayatı canlandıracak projeler. Amacımız bölgeler arasındaki kalkınma farkını ortadan kaldırmak. Geçtiğimiz 15 yılda 23 ilin milli geliri 800 doların altındaydı. 15 yıl sonra 5000 dolara çıktı. Bu proje size emanet. Detayları var. Başbakan Yıldırım'dan parabol esprisi
BAŞBAKAN'IN PARABOL ESPRİSİ...
Başbakan Binali Yıldırım, valiler toplantısında yaptığı konuşmada anlattığı bir anıyla salonda bulunan valileri güldürdü. Yıldırım: Bakanlığımın ilk döneminde valileri topladım. Bölünmüş yol seferberliği başlatacağız. Bir salonda böyle konuşuyorum. Gayet heyecanlı anlatıyorum. Doğu'yla Batı'yı birleştireceğiz. Bazı arkadaşlar öyle donuk donuk bakıyorlar. Heyecana katılım yok. Arkadaşlar hiç merak etmeyin. Bunları nasıl yapacağız diye düşünüyorsunuz. Parabol. Ondan sonra değişti. Arkadaşlar gevşedi. Heyecanlandılar. Biz o işi başlattık. Sonunda yıl sonu geldi. Arkadaşlar paraya geliyor. Efendim siz para bol demiştiniz. Ama para gelmedi. Sayın valim siz geometri okumadınız mı? Parabol dedim. Siz ne anladınız. Ama işte yapılmış oldu. Sonra parası da ödendi.
ÇUKURCA'DAKİ OPERASYONLA İLGİLİ FLAŞ AÇIKLAMA
Çukurca'da sürdürülen operasyonla ilgili flaş açıklamalarda bulundu. Güler, 'Çukurca'da 30 yıldır girilemeyen yerlere girdik. Teröristler Kaletepe'den tamamen sökülüp atıldı. Yuvalandıkları 12 noktaya tek tek girilecek. Ölüm kalım savaşı veriliyor. Çok önemli sonuçlar aldık' dedi. Güler, koruculara uzman jandarma statüsü verilmesinin söz konusu olmadığını söyledi. İçişleri Bakanlığınca Vilayetler Evi'nde düzenlenen "Valiler  Toplantısı"na katılan Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Yaşar Güler, toplantı öncesi gazetecilere terörle  mücadeleye ilişkin açıklamalarda bulundu. Güler, "Bu kadar örgüt yana yana gelip Türkiye'ye bu kadar saldırmışken, 'Biz  kayıp vermeyelim, oturalım mı' diyelim?.Kale Tepe çok ciddi bir yer. Oraya  epey yerleşmişlerdi, oradan tamamen sökülüp atıldılar. 30 yıldır girilemeyen yerlere girdik. Çok önemli sonuçlar aldık " diye konuştu.
Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Yaşar Güler, Hakkari'nin Çukurca kırsalında icra edilen "Şehit Sağlık Üstçavuş  Mekan Şahin Operasyonu"nda çok ciddi sonuçlar alındığını belirten Orgeneral Güler, ölüm kalım savaşı verildiğini söyledi.  Orgeneral Güler, operasyon kapsamında bölücü terör örgütü  mensuplarınca Türkiye sınırları içinde tesis edilen sözde Ertüş Kampı'na (Kale  Tepe) ilişkin, "Kale Tepe çok ciddi bir yer. Oraya epey yerleşmişlerdi, oradan  tamamen sökülüp atıldılar" dedi. Kars, Bingöl, Tunceli, Diyarbakır, Şırnak, Hakkari ve Ağrı'daki 12  kritik noktanın belli bir takvim içinde teröristlerden tamamen temizleneceğini  anlatan Orgeneral Güler, "Yani bu kadar örgüt yana yana gelip Türkiye'ye bu kadar  saldırmışken, 'Biz kayıp vermeyelim, oturalım mı' diyelim? Daha mı iyi?" şeklinde  konuştu.
ORADAN TAMAMEN SÖKÜLÜP ATILDILAR
Geçen yıl aralık ayında PKK'lı teröristlerin yuvalandığı Hakkari'nin  Yüksekova ilçesindeki İkiyaka Dağları'na bölücü örgüt mensuplarının tekrar  yerleşme çabası içinde olduğu iddialarını da değerlendiren Orgeneral Güler,  "Onlar için vardır tabii. Adamlar istemez mi tekrar oraları ele geçirmek?"  ifadelerini kullandı. 
'KORUCULAR UZMAN ÇAVUŞ OLMAYACAK'
Geçici köy korucularının uzman jandarma statüsüyle terörle mücadelede  daha aktif kullanılacağına ilişkin haberlerin beklentilerden kaynaklandığına  dikkati çeken Orgeneral Güler, böyle bir çalışmanın olmadığını, söz konusu  talebin değerlendirildiğini vurguladı.
SURİYE'DE, HATAY VE İSKENDERUN'U ALMAK ÜZERE ‘TÜRKİYE'YE KARŞI’ YENİ BİR TERÖR-TEDHİŞ VE İHANET ÖRGÜTÜ KURDULAR
Suriye'de terör örgütü PKK'nın uzantısı YPG öncülüğündeki DSG kontrolünde olan Tel Rıfat kasabasında Türkiye'ye karşı 'Suriye Ulusal Direnişi' adıyla bir grup kurulduğu duyuruldu. Bir DSG'li "Türk işgaline karşı mücadele edeceğiz" diye açıklama yaptı.
Suriye'nin Halep kentinde bulunan Tel Rıfat kasabasında, Türkiye'ye karşı yeni bir grubun kuruluşu ilân edildi. ABD destekli ve YPG öncülüğündeki Demokratik Suriye Güçleri'nin (DSG) kontrolünde olan Tel Rıfat'ta kurulan yeni grubun adı ‘Suriye Ulusal Direnişi’.  Sputnik'in haberine göre açıklamayı yapan yine DSG üyesi Rezan Hedo. Açıklamada Osmanlı-Türk yönetiminde bölgenin acılar çektiği savunuldu, 'Türk işgaline karşı mücadele edecekleri' belirtildi. Açıklamada dikkat çeken bir başka nokta ise Hatay'a ilişkin. Açıklamada 'İskenderun Sancağı'ndan (Bugünkü Hatay) Cerablus'a kadar tüm Suriye topraklarını geri almayı' amaçladıkları savunuldu. Lübnan'dan yayın yapan El Ahbar'a konuşan Hedo, örgütün destekçileri arasında ‘rejim destekçileri ile karşıtlarının da bulunduğunu’ savundu.
Söz konusu haber YPG'ye yakın bir sitede yer aldı.  Tel Rifat, Şubat 2016'ta YPG'nin içinde bulunduğu DSG tarafından alınmıştı. (Gazete ve Ajanslar, 08 Eylül 2016 - Saat: 18.00)

6 Eylül 2016 Salı

YİNE, "DAĞ FARE DOĞURDU", G-20 ZİRVESİ VE KÜRESELLEŞMENİN İFLASI

G-20 ZİRVESİ VE KÜRESELLEŞMENİN İFLASI
(Haber: Hayri Kozanoğlu, 06.09.2016 - TURKİSHFORUM, ABD  
Ulusal Haber & Ulusal Ajans, Ankara) 
Çin anti-kapitalist/prekapitalist coğrafyaları da fetheden kapitalizm, sistemin kendi mantığı içerisinde bir çıkış yolu bulamıyor.
G-20 liderler zirvesi 4-5 Eylül tarihlerinde Çin’in Hangzu kentinde gerçekleştirildi. 2008’de küresel finansal krizin patlak vermesiyle, “G-7 elitler topluluğunun” kapsama alanının yetersizliği ortaya çıktı ve dünya ekonomisinin yüzde 85’ine hükmeden 20 ülke ilk kez Washington’da bir araya geldi. O günden beri G-20 küresel sorunların tartışıldığı başlıca ekonomik forum niteliği kazandı.
Hangzu zirvesi, Çin’in dünya sahnesinde iddialı bir aktör haline gelişinin tescillendiği dönüm noktası olarak da düşünülebilir. Bu nedenle Pekin, hiçbir fedakârlıktan kaçınmadan 1 milyar dolara bir toplantı merkezi inşa etti, kentin ünlü Batı-Gölünü tamamen ışıklandırdı. Hangzu’nun, Çin’in ilk küresel markası Ali Baba’ya ev sahipliği yapması da ayrı bir imaj parlatma fırsatı yarattı.
Başkan Xi Jinping toplantı öncesi, tartışmaların küresel büyümenin hızlandırılması, yenilikçiliğin teşviki ve dünya ticaretindeki engellerin kaldırılmasına odaklanmasını arzuladığını söyledi. Bu ifade dolaylı olarak da, insan hakları ihlallerini, Güney Çin Denizi’ndeki kıta sahanlığı çekişmelerini ve çelikteki aşırı üretim iddialarını gündeme getirmeyin iması taşıyordu.
Zirve öncesinde IMF tartışmalara zemin niteliğinde bir rapor yayınladı. Metinde, düşük büyüme, yavaşlayan dünya ticareti, çok çok cılız yatırım eğilimlerine dikkat çekildi. Gelişmiş ülkelerin umudu ABD 2016’nın ikinci çeyreğinde sadece yüzde 1.1 büyürken, Çin yavaşlasa da yüzde 6.7’lik bir tempo yakalamayı başarmıştı. IMF dahi, o sınırlı büyümenin meyvelerinin yalnızca en zenginlere nasip olduğunu, düşük gelirlilerin sebeplenemediğini söylemekten çekinmedi. Deflasyon demekten uzak durup, çok düşük enflasyonun reel faizleri yukarı çektiğini ve yatırım eğilimini baltaladığını ifade etti. G-20 liderlerinin büyüme ve yatırımı canlandırmak için koordineli davranmalarının gereğini vurguladı.
Tahmin edilebileceği gibi Hangzu zirvesinden dünya ekonomisini canlandıracak bir ortak irade çıkmadı. ABD-AB-Japonya üçlüsü, dünya piyasalarını ucuz çeliğe boğduğunu öne sürdükleri Çin’e yüklenmeyi tercih ettiler. Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) ardı ardına beşinci yılda da dünya ticaretinin yüzde 3 eşiğinin altında, 2016’da ancak yüzde 2.8 artmasının beklendiğini açıkladı. DTÖ’ye göre tüm dünyada korumacılık eğilimleri artıyor, 29 Bunalımı’nı çağrıştıracak bir içe kapanmacı eğilim gözleniyor. Kollektif emperyalizmin temsilcisi Washington-Brüksel-Tokyo üçlüsü ise, sorunu saptamak yerine Pekin’i günah keçisi ilan etmeyi yeğliyor.
Bilindiği gibi Trans Pasifik Ortaklığı (TPP), Asya-Pasifik bölgesindeki 12 ülke arasında, sadece ve sadece Çin’i izole etmek amacıyla devşirilmiş bir anlaşma. Çin ise, yükselen güç olarak kendi ihtiyaçlarına uygun tasarımlardan geri durmuyor. Yeni İpek Yolu- Bir Kuşak Bir Yol- projesiyle Avrasya’yı boydan boya kuşatan bir ekonomik entegrasyon projesine imza atıyor. Asya Altyapı Yatırım Bankası’yla da altyapı finansmanı sağlıyor. Özellikle projenin İran ve Rusya ayakları yeni bir jeopolitik konumlanmanın ekonomik altyapısı izlenimi uyandırıyor.
Büyük resme bakıldığında 2008’de patlak veren küresel finansal ve ekonomik krizin çok yönlü etkileri sürüyor. Kapitalizm ekonomik, politik, ideolojik ve ekolojik çıkmazdan bir türlü kurtulamıyor. Hem gelişmiş Kuzey ülkelerinde, hem de kalkınma çabalarındaki Küresel Güney’de geniş emekçi kitlelerin yaşam standartları durmadan geriliyor. Artık, IMF’nin bile kabul ettiği gibi, gelir ve servet dağılımı adaletsizlikleri giderek artıyor.
Özellikle 1980’lerden beri egemen olan; özelleştirme, liberalleşme, kuralsızlaşma yoluyla sermayenin önündeki tüm engelleri kaldıran, “eğitim, sağlık, sosyal güvenlik”dahil kamu hizmetlerini piyasanın güdümüne sokan neoliberal kapitalizm tıkanmış durumda. Küreselleşme rüzgarıyla bu ilişkileri tüm dünyaya yayan, başta Çin anti-kapitalist/prekapitalist coğrafyaları da fetheden kapitalizm sistemin kendi mantığı içerisinde bir çıkış yolu bulamıyor. 29 Büyük Bunalımı sonrasındaki gibi, çoğunlukla kamu işletmeleriyle kitlesel mal ve hizmet üretimine dayanan, Refah Devleti uygulamalarıyla emekçilerin “etkin talebini” destekleyen yeni bir birikim rejimi de tasarlanamadı. Panama Belgeleri’nde ortaya saçıldığı gibi, zenginler vergi ödeme yükümlülüğünden bile kaçınıyor. Krizin başlarında G-20 zirvesinde söz verilen vergi cennetlerinin denetim altına alınması, üst düzey yönetici ikramiyelerinin kısıtlanması, finansal kazançların vergilendirilmesi, temel gıda ve ihtiyaç maddelerinin finansal spekülasyon konusu olmaktan çıkarılması gibi, “palyatif önlemler” dahi hayata geçirilemedi.
Muhalif seslerin, emek kesimi temsilcilerinin kapitalist küreselleşmesinin sonunun geldiğini söylemelerinin haber değeri olmayabilir. Ne var ki, Davos Dünya Ekonomik Forumu’nun sitesinde yayınlanan bir makale de, “küreselleşmenin raf ömrünün dolduğu”nu kabul ediyor, “fikri değil ama kelimeyi çöpe atalım” önerisinde bulunuyor.(Pedro Nicolaci da Costa, “Dump Globalization: the word, not the idea”). Neoliberal itikadın sınırları dışına çıkmadan küreselleşmenin kaçınılmazlığını savunmaya devam etse de, zengin ülkelerde düşük ve orta gelirli çalışanların yaşam standartlarının gerilediğini kabulleniyor.
Nobel ödüllü iktisatçı Joseph Stiglitz’in, “eğer küreselleşme toplumun çoğunluğunun yararına işleyecekse, güçlü sosyal-korunma önlemleri uygulanmalı” önerisine sığınıyor. Kapitalist küreselleşmenin kendi mantığı içerisinde sosyal boyutun nasıl sağlanacağı ayrı bir tartışma konusu olsa da, küreselleşmenin en yavuz savunucusu bir kurumun temsilcisinin süngüsünün düşmesi, neoliberal-piyasacı rüzgarların dindiğinin açık bir kanıtı.
Martin Jacques da, The Guardian’daki “Neoliberalizmin ölümü ve batı politikasında kriz” makalesinde, sade yurttaşın neoliberalizme tepkisinin iyice kabardığına dikkat çekiyor. Jacques’a göre, 1980’den beri yaşam standartları ve sosyal hakları gerileyen insanlar sağ ve sol populizme sarılıyor. ABD’de Bernie Sanders’e (Sol) ve Donald Trump’a (Sağ) yönelen, özellikle beyaz işçiler aslında statükoya baş kaldırıyor. Trump’ın Müslümanlara ve Meksikalılara yönelik ırkçı ve yabancı düşmanı söyleminin ardında, hem ABD’nin saldırgan dış politikasına tepki, hem de emek piyasasındaki rekabetin işçi sınıfına ödettiği bedeller yatıyor. Trump başkanlık seçimini kaybetse de, Sanders’in Demokrat parti adaylığı bin bir hileyle engellense de, küreselleşmenin getirdiği eşitsizliklere muhalefet dinmeyecek. (The death of neoliberalism and the crisis in Western politics. The Guardian 21 Ağustos 2016).
İşgücü maliyetleri düşük, döviz rezervleri güçlü olan Çin ise küreselleşmenin baş savunucusu pozisyonunda. Hangzu zirvesinde Jinping korumacılık eğilimlerine ve bilançolarındaki aşırı borçlanma risklerine işaret etti. Yükselen bir güç olan Çin’in önüne, “Tukidides tuzağı” tehdidi konuluyor. Harvard Üniversitesi’nden Graham Allison 2012’de, Atina’nın yükselişine Sparta’nın savaşla karşılık vermesine referansla, ABD ile Çin arasında bir savaşın kaçınılmazlığına dikkat çekti. Güney Çin Denizi anlaşmazlıkları üzerinden tüm bölge ülkelerini Çin’e karşı seferber etmeye çalışan ABD’nin saldırgan hamleleri böyle bir endişeyi besliyor. Çin ise, Ege Denizi üzerinden küçük bir coğrafi alana sıkışan metaforun geçerli olmadığını savunuyor. Ekonomik küreselleşmenin, uluslararası kurumsal yapıların, devletler arasında karşılıklı bağımlılığın ve nükleer caydırıcılığın böyle vahim bir sonucu engellemesi gerektiğini öne sürüyor.

Giovanni Arrighi de, 1970’lerin ABD için sinyal krizi olduğunu, nihai krizin ise finansallaşma sonucu geldiğini savunur. ABD ekonomik gerilemesine karşın, kahreden askeri gücüyle hegemonyasını kolay teslim etmeyecektir. Üç emperyal strateji söz konusudur. Birincisi ve en ılımlısı, Henry Kissinger’ın Çin’le bir uzlaşma zemini sağlamayı ve aynı zamanda onu siyasi-iktisadi mekanizmalarla çevrelemeye devam etmeyi öngörendi. Diğerleri ise, Çin’e karşı bir yeni soğuk savaş açmak veya Çin’i komşularıyla birbirine düşürüp, onlar savaşırken kenardan “mutlu üçüncü”rolünde kıs kıs gülerek izletmekti.
G-20 zirvesi, Arrighi’nin endişelerini dağıtacak bir uzlaşma iklimi doğurmadı. Zaten dünyanın ezilenlerinin ana öznesi olmadığı bir “çıkış yolu” fazla gerçekçi görünmüyor. Gelgelelim neoliberalizmin, kapitalist küreselleşmenin yaldızlarının döküldüğü bir dünyada solun ideolojik açılımlarına daha uygun bir ortam bulduğu da inkâr edilemez…
YORUM; 
ELEŞTİRİ VE KATKI YERİNE KAİM OLMAK ÜZERE: (ADMİN)
YİNE, "DAĞ FARE DOĞURDU"
Yine, “Dağ Fare Doğurdu” ve Çin’de yapılan G-20 Zirvesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ABD Başkanı Obama arasında yapılan görüşmelerden dişe dokunur hiçbir şey çıkmadı.
Zaten, görüşmeler 45 dakika sürdü. Bu süreden, görüşmelerin başlangıcı ve bitişi sırasında söylenen nezaket cümlelerini ve tercümeleri de çıkarırsanız, 20 dakika görüşmüşler. Hatta fotoğraflara baktım; Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşurken, bir ara Obama kulaklığını takmamıştı. Obama Türkçe bilmediğine göre, burada “Boş konuşuyorsun, ben seni dinlemiyorum” anlamında mesaj vermek istiyordu. Bu, asla kabul edilemez!
Görüşmelerden anlaşılan o ki; Türkiye ve ABD arasında radikal görüş ayrılıkları var. Suriye, Fırat Kalkanı, terörle mücadele ve 15 Temmuz Darbe Girişiminin arkasında olduğu suçüstü yapılan Gülen’in iadesi konusunda keskin ayrılıklar artarak devam ediyor. Daha öncede yazdım, burada altını çiziyorum; ABD Gülen’i iade etmeyecek. AKP Hükümeti’nin; 14 yıl içinde yaptıkları, yapmadıkları hatta bu yapıya verdiği destek nedeniyle, böyle bir gücü yok. Bu talebi devamlı dillendirmelerinin nedeni; iç kamuoyunun gazını almaktır.
ABD, PKK’nın uzantısı olan PYD/YPG ile müttefikliğe devam ediyor ve görüşmeler, bu müttefikliğe devam edileceğinin kanıtı. Çünkü ABD; Türkiye, Suriye, Irak ve İran’dan parça kopararak ve Hatay’dan Akdeniz’e çıkararak yaratılacak kukla bir Kürt Devleti peşindedir! İlk hamle; bu dört ülkede federalizmdir. Size, yani ülkenize ve bölgenize yönelik bir tecavüzü, tecavüzcü ile işbirliği yaparak engelleyemezsiniz. Artık yapmamız gereken; ülkemizde birliği, beraberliği ve iç barışı bir an önce kurmaktır. Bunun arkası, sadece söylemlerle doldurulamaz. Türkiye, bir an önce bölge ülkeleri olan Suriye, Irak, İran ve Rusya ile karşılıklı güvene ve çıkara dayanan ilişkilerini geliştirmek zorundadır. Aksi, ülkemiz için hüsran olacaktır. Türker Ertürk, E. Amiral, Araştırmacı - Yazar