31 Mayıs 2016 Salı

Anayasa Mahkemesi dokunulmazlıklarla ilgili iptal başvurusunu 3 Haziran'da görüşecek

ANAYASA MAHKEMESİNDEN "FLAŞ DOKUNULMAZLIK KARARI"
Anayasa Mahkemesi dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili iptal başvurusunu 3 Haziran'da görüşecek.
Yüksek Mahkeme, HDP ve bazı CHP milletvekillerinin, TBMM'de kabu edilen "dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili anayasa değişikliğine ilişkin" kanunun iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle yaptığı başvurunun ilk incelemesini 3 Haziran'da yapacak.
RAPORTÖR İSTEMİN REDDEDİLMESİ YÖNÜNDE GÖRÜŞ BİLDİRDİ
Alınan bilgiye göre, Anayasa Mahkemesi (AYM) heyeti, CHP ve HDP milletvekillerinin "dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili anayasa değişikliğine ilişkin iptal ve yürürlüğün durdurulması istemi"ni incelemeye aldı. Dosyayla ilgili görevlendirilen raportör incelemesini tamamladı. Raportörün raporunda, başvuruların "görevsizlik nedeniyle reddedilmesi" yönünde görüş belirttiği öğrenildi. Raporun bağlayıcılığı bulunmuyor.
AYM heyeti, başvurularla ilgili ilk incelemesini 3 Haziran Cuma günü yapacak.
HDP ve bazı CHP milletvekilleri, dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili anayasa değişikliğine ilişkin kanunun iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle Yüksek Mahkemeye başvurmuştu. Başvuruların, Anayasa'nın 85. maddesi uyarınca yapıldığı bildirilmişti.
ANAYASA'NIN 85. MADDESİ:
Anayasa'nın 85. maddesine göre, milletvekilinin yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına veya milletvekilliğinin düşmesine ilişkin karar verilmesi hallerinde, Meclis Genel Kurulu kararının alındığı tarihten başlayarak 7 gün içerisinde ilgili milletvekili veya bir diğer milletvekili, kararın, anayasa, kanun veya iç tüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptali için Yüksek Mahkemeye başvurabiliyor. Aynı maddede, Anayasa Mahkemesinin, iptal istemini 15 gün içerisinde kesin karara bağlaması hükmü yer alıyor. [Kaynak: TÜRKİYE (Ajanslar) Editör: ADMİN]

TBMM VE "DOKUNULMAZLIK TARTIŞMALARI" - İktibas: Gazeteci - Yazar, Koray KAPLICA

DOKUNULMAZLIK TARTIŞMASI

02 Haziran 2016 | Genel Politika | Gazeteci-Yazar: Koray KAPLICA
Siyasi parti liderlerinin son açıklamaları ile dokunulmazlıklar konusu önemli bir gündem maddesi olarak Türkiye siyasetine girdi. Aslında 1983 sonrası Türkiye siyasetinde, milletvekili dokunulmazlıklarının sık sık gündeme gelen bir konu olduğu söylenirse çok yanlış olmaz. Özellikle milletvekili dokunulmazlıklarının siyasette yolsuzluk ve etik dışı davranışlar için bir kalkan olarak kullanıldığı algısı toplumda oldukça yaygın bir kanı. Bu nedenle, dokunulmazlıkların kaldırılması seçim zamanlarında çok sık duyulan vaatlerden biri.
Öncelikle yasama dokunulmazlığının ideal amacının seçilenlerin, seçenlerin iradesini meclise tam olarak yansıtması olduğunu söylememiz gerekiyor. Bütün demokratik ülkelerde yasama meclisi üyelerinin bu tür bağışıklıklara sahip olduğunu görüyoruz. Bu uygulamaların kökenini 1789 Fransız Devrimi’ne kadar götürmek mümkün. Devrim’den sonra yapılan düzenlemeyle Fransa’da parlamento üyelerinin “beyan ettikleri düşüncelerden sorumsuzlukları” güvence altına alındı.
YASAMA SORUMSUZLUĞU VE YASAMA DOKUNULMAZLIĞI
Yasama dokunulmazlığını daha iyi anlamak için iki kavrama dikkat edilmesi gerekiyor:
Bunlardan biri yasama sorumsuzluğudur. “Yasama sorumsuzluğu, Parlamenterleri, Parlamento’da görevlerini yerine getirdikleri esnada yaptıkları hareketler, belirttikleri görüşler ve kullandıkları oylar dolayısıyla söz konusu olabilecek cezai takibattan korur.”
Diğer kavram ise yasama dokunulmazlığıdır. “Yasama dokunulmazlığının kapsamı, genelde Parlamenter’in suçüstü yakalandığı durumlar dışında cezai, hukuki ve idari işlemlerden korunma sağlamasıdır fakat bunun sınırları Parlamentolar arasında oldukça değişkendir.”
Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’sının 83. Maddesi yasama dokunulmazlığını düzenler.
“MADDE 83-
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulamazlar.
Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz. Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasanın 14 üncü maddesindeki durumlar bu hükmün dışındadır. Ancak, bu halde yetkili makam, durumu hemen ve doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirmek zorundadır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi hakkında, seçiminden önce veya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona ermesine bırakılır; üyelik süresince zamanaşımı işlemez.
Tekrar seçilen milletvekili hakkında soruşturma ve kovuşturma, Meclisin yeniden dokunulmazlığını kaldırmasına bağlıdır.
Türkiye Büyük Millet Meclisindeki siyasî parti gruplarınca, yasama dokunulmazlığı ile ilgili görüşme yapılamaz ve karar alınamaz.”
Türkiye’deki sorunlu kısım milletvekillerine cezai ve idari işlemlerden korunma sağlayan yasama dokunulmazlığıdır. Avrupa Birliği’nin hazırlamış olduğu 2014 ve 2015 İlerleme Raporları’nda da milletvekilleri dokunulmazlığının geniş kapsamının, özellikle yolsuzlukla ilgili suçların yargılanması bakımından sorunlar yarattığı belirtilmekte ve yasal çerçevenin Avrupa standartlarıyla uyumlu hale gelmesi istenmektedir.
PEKİ, AVRUPA’DA VE DÜNYADA DURUM NE?
Yasama dokunulmazlığıyla ilgili genel olarak sınırlara bakıldığında ABD, Avustralya, İngiltere, İrlanda ve Kanada’nın oluşturduğu Anglosakson sisteminin diğer ülkelerden ayrıştığı söylenebilir. Bu sistemde, yasama dokunulmazlığı sadece hukuki alanda geçerlidir, yani meclis üyelerine sadece borçlarından dolayı tutuklanmama garantisi sunar. Mutlaktır ve parlamento tarafından kaldırılamaz. Fakat günümüzde tutuklama ve hapis yaptırımına hukuk davaları için başvurulmadığından, aslında meclis üyelerine ayrıcalıklı bir güvence sağlamaz.
Türkiye’nin de içinde bulunduğu kıta sistemine göre ise, yasama dokunulmazlığı sadece cezaî alanda geçerlidir. Parlamento üyeleri suçlarından dolayı tutuklanamasa ve yargılanamasa bile onlara karşı hukuk davası açılıp tazminat istenebilir. Parlamento tarafından kaldırılabilir ve genellikle gözaltına alınmama ve tutuklanmama gibi güvenceler sağlar. Fakat uygulamalar birbirinden oldukça farklıdır.

23 Mayıs 2016 Pazartesi

(Y) CHP'li Muharrem İNCE, Genel Başkan Kemal KILIÇDAROĞLU'na baş kaldırdı!...

'Y'CHP’DE, ZORUNLU BİR HESAPLAŞMA, ÖZ ELEŞTİRİ, EMPATİ VE YÜZLEŞMEYE DOĞRU...
MUHARREM İNCE’DEN, BAŞKAN KEMAL KILIÇDAROĞLU’NA SERT SÖZLER: KRİZ KAPIDA 
CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce, CHP’nin Antalya kampında yaptığı konuşmada CHP’nin mevcut Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nu sert bir dille eleştirdi.
[Ulusal Haber & Ulusal Ajans-23 Mayıs 2016]
CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce, CHP’nin Antalya kampında yaptığı konuşmada CHP’nin mevcut Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nu sert bir dille eleştirdi.
Kendisinin hayır oyu kullandığını ve arkadaşlarına da bu yönde uyarılarda bulunduğunu belirten CHP'li İnce, yönetimsizlik sorununun partinin ilkelerinden uzak bir siyaset gütmesine neden olduğunu ve önümüzde büyük bir krizin bizleri beklediğini söyledi.
Genel Başkan Kılıçdaroğlu başta olmak üzere, 60'dan fazla milletvekilinin mahkemelerde onuru ile oynanacağını söyleyen CHP'li İnce; elalem ne der anlayışıyla politika yürütülemeyeceğini, 7 Haziran öncesinde ve sonrasında yürütülen yanlış politikaların bedelinin bugün ödendiğinin altını çizdi. İşte CHP'li Muharrem İnce'nin Antalya kampında yaptığı o konuşma: “CHP yelkenlerini doldurmuş, umut saçıyor, güçlenmiş, bu kez AKP'yi perişan edecek, derlenmiş, toparlanmış, her şey yolunda, mükkem gidiyor… Böyleyse, bu konuşulanların hiçbirisini ciddiye almayın. Ama değilse, benim söylediklerimi ciddiye alın. Zaten benim söylediklerim doğru değilse, ben bir siyasi mefta olurum, öngörülerim tutmamıştır. Ama benim öngörülerim tutarsa siyasi mefta olurum ne de görüşlerim.
17 25 ARALIK DEMİREL ZAMANINDA OLSAYDI, DEMİREL BİR HAFTADA İNDİRİRDİ BUNLARI
Şimdi, sorun nerede başlıyor, neden başarılı olamıyoruz? Bir… Size örnekler vereceğim, krizleri nasıl yönettik? İki… Büyük olaylarda neden oy devşiremedik? 17 – 25 Aralık, Suriye politikası… 17 – 25 Aralık'ta Demirel iktidarda olsaydı, bir haftada bunları indirirdi. Siz beceremiyorsunuz.
YEMİN MESELESİNDE TÜKÜRDÜĞÜMÜZÜ YALADIK
Şimdi bakalım, ilk olayı hatırlayalım; 2011'de yemin etmeme meselesi… Doğrudur, yanlıştır, bir karar aldık. İki milletvekilimiz cezaevinden çıkıp gelmeden yemin etmeyeceğiz dedik. Politika doğru muydu bilemem ama milletvekillerimizin başarısız olmasında büyük payı oldu. Yalvardım o zaman yeni seçilen milletvekillerine; “Yapmayın, etmeyin, telefonda görüşmeyin” dedim. Telefonda görüştü arkadaşlarımız; “Ya edelim yemini boşver, milletvekilliğimiz düşer bak. Bir daha ya seçiliriz ya seçilmeyiz” diye konuştukça, telefon kayıtları Erdoğan'ın elinde olduğu için yumuşak karnımızı gördü ve meydanlara çıkıp; “Tükürdüğünüzü yalayacaksınız” dedi ve tükürdüğümüzü yaladık ve gittik “tıpış tıpış” yeminimizi ettik. Yenildik resmen Erdoğan'ın karşısında.
1 KASIM'DA TERÖR VARKEN, 7 HAZİRAN'IN MAAŞ VAATLERİNİ İÇEREN BROŞÜRLERİ DAĞITTIK
7 Haziran'da bir seçime girdik. 7 Haziran'daki broşürlerimizle 1 Kasım'daki broşürlerimiz pek çok vilayetimizde aynıydı, biliyor musunuz? Böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar? Asgari ücret 1500 TL, emekliye iki maaş vaatleri doğru söylemler ama 7 Haziran'da doğruydu, 1 Kasım'da doğru değildi. 7 Haziran'dan sonra güvenlik politikaları öne çıktı, bombalar patlıyordu. Kontrollü bir terör vardı. AKP'nin kontrolünde bir terör vardı, kimsenin umurunda değildi 1500 TL, kimsenin umurunda değildi iki maaş ikramiye. Ama biz eski broşürleri dağıttık. Meclis Başkanlığı seçimi mesela… Çok kötü yönettik. Laiklikle ilgili söylemler, geleceğim oraya da.
80 GENEL BAŞKAN YARDIMCISI DEĞİŞTİRİLDİ
80 kişi değişmiş arkadaşlar, ya 78 ya 80 genel başkan yardımcısı değişmiş. Her bir başarısız olaydan sonra genel başkan yardımcılarını değiştiriyoruz. O zaman sayın genel başkan, sizin de adam seçimiyle ilgili bir sıkıntınız var demektir, iyi adamları seçemiyorsunuz demektir. Sürekli değişiyor, örgütten sorumlu genel başkan yardımcılarını unuttum… Önder Sav, Adnan Keskin, Nihat Bey, Gürsel Tekin, Tekin Bingöl.. Dış politikadan sorumlu olanlar, keza sürekli değişmiş. Hep mi suçlu bu insanlar, hep mi genel başkan yardımcıları hatalı?
%35'İ TUTTURAMADIK, İÇ SORGULAMA YAPMADIK
Mesela 17 Mayıs 2015, hedefimiz %35 diyorsunuz. Altında kalırsak iç sorgulama yaparız diyorsunuz. Yaptık mı? Günlerce saatlerce tartıştık mı? Tartışmadık.
GENEL BAŞKAN'A SALDIRILDIĞINDA BENİM İÇİM SIZLADI
AKP terörle mücadelede baştan sona hatalı bir parti. Ama nasıl oluyor da bedelini biz ödüyoruz? Size samimi olarak söylüyorum bunu, en içten duygularla söylüyorum. Sayın Genel Başkan'a yumurta atıldığında içim sızladı. Ben Gülsüm hanım gibi bakmıyorum, neden bedelini biz ödeyelim? Ne yapmak istediklerini biliyoruz, yapmak istedikleri şu… Siz PKK'ya destek oldunuz CHP diyor. Böyle bir şey yaptık mı? Yapmadık. Algı yaratmak istiyor AKP'liler. Ama bu algının oluşmasında ilkesiz, tutarsız duruşumuz..
EVET OYU VERENLER ÇOCUKLARINA SÖYLEYEMEYECEK
Dün dokunulmazlıklarla ilgili evet oyu veren arkadaşlarıma sesleniyorum. Onların vicdanına sesleniyorum. Bir sene sonra o arkadaşlarımız “Ben hayır verdim” diye konuşacaklar. Öyle utanacaklar ki, çocuklarına söyleyemeyecekler evet oyu verdiklerini.
HAKİMLERİN SAVCILARIN GENEL BAŞKAN'A NASIL HAKARET EDECEKLERİNİ GÖRECEĞİZ
Başımıza nelerin geleceğini hep birlikte göreceğiz. Başta Sayın Genel Başkan. Nasıl onuruyla oynanacaklarını hep birlikte göreceğiz. O hakimlerin, savcıların Genel Başkan'a nasıl hakaret edeceklerini göreceğiz.
KOMŞULAR NE DER DİYEREK SİYASET YAPILMAZ
Ben hayır verdim, her arkadaşıma da hayır vermesi gerektiğini söyledim. Ne olurmuş? Referandumda hayır verirsek AKP ile MHP evet dermiş, biz HDP ile görünmemeliymişiz. Siyaset ilke ile yapılır. Komşular ne der diye, elalem ne der diye siyaset yapılmaz. HDP bir şeyi doğru söylerse, o HDP söyledi diye biz geri adım mı atacağız? MHP doğru bir şey söylerse, MHP ile görünmemek için geri adım mı atacağız? Bu doğru değildir.
CEZAEVİNDEN KORKTUĞUMDAN DEĞİL, ÖNGÖRÜSÜZLÜĞE KIZDIĞIMDAN
Bakın Eren Erdem, Muharrem İnce, Barış Yarkadaş, Enis Berberoğlu, başta bunlar dördü… Bakın mahkemelerde neler yaşayacağız, göreceğiz. 12 tane fezlekem var, korkuyor muyum? Vallahi düğün bayram. 5-6 sene hapislerde yatmış arkadaşlarımız var, korktuğumdan filan değil, öngörüsüzlüğe kızıyorum. Nasıl kendi boynumuza ip geçiririz biz? Bu doğru değil. Aslanlar gibi çıkıp “hayır diyeceğiz” demeliydik. Araştırma komisyonu kuruldu ne dediler, “Yargı bağımsız olmadığı için dokunulmazlıkları kaldırmıyoruz”. Bakın, başımıza nelerin geleceğini tahmin ediyorum ama bazı arkadaşlar burada, korkutmak istemiyorum açıkçası.
BEN ANAYASA'YA SADAKAT YEMİNİ ETTİM, GENEL BAŞKAN TALİMAT VERSE DE DEĞİŞTİREMEZ
“Anayasa'ya aykırı ama evet diyeceğiz.” Yetmez ama evet gibi bir şey. Talihsiz bir cümle. Ben Anayasa üzerine yemin ettim, Anayasa'ya aykırı olduğuna inandığım bir şeye, Parti Meclisi de karar alsa, Genel Başkan da talimat verse ben oy veremem, vermem. Benim onurum var, kişiliğim var, duruşum var, 52 yaşındayım; Muharrem İnce'ye hesabım var benim. Ben bunu yapamam, yapabilen yapsın arkadaşlar.
EKMELEDDİN İHSANOĞLU'NU ADAY YAPTINIZ, MHP'DEN MİLLETVEKİLİ OLDU
Mesela, büyük kriz anlarında… Cumhurbaşkanı adayımız Ekmeleddin İhsanoğlu. Riski göze aldım dedi sayın genel başkan. Hangi riski? Sonuç nedir? Cumhurbaşkanı adayı yaptığımız kişi MHP'den milletvekili oldu, sonra Meclis Başkanlığı seçiminde de onu desteklemedik, o da ayrı bir konu. Bakın yine Abdullah Gül'le Tayyip Erdoğan kavga etti, Tayyip Erdoğan ile cemaat kavga etti, Tayyip Erdoğan ile Davutoğlu kavga etti. Bunlar hep kavga ettiklerinde biz hep el ovuşturduk. Çok iyi hatırlıyorum 12 Haziran 2013 günü Yalova'daydım, Grup Başkanvekiliydim, Yalova'dan atladım gece saat 01:30'da yalvardım bu MYK'nın tutanakları varsa, “yanlış bu” dedim, Abdullah Gül'ü göreve davet ettik, liderler zirvesini topla diye çağrı yaptık. Abdullah Gül de “İşinize bakın, toplamıyorum” dedi. Derdim şuydu, bunların kavgalarından medet ummayın, cemaatle kavgasından medet ummayın.
MALATYA'DAKİ 7 GENCİN HAKKI DA ÜSTÜNÜZDE, DAVUTOĞLU'NA HAKKIMIZI HELAL EDEMEZSİNİZ
Davutoğlu'na hakkınızı helal edemezsiniz efendim. Hepimizin hakkı var, edemezsiniz. Siz hepimizi temsil ediyorsunuz. Ben Davutoğlu'na hakkımı helal etmiyorum. Bu beceriksiz, bu pısırık adama helal etmiyorum! 500 şehit var 7 Haziran'dan bu yana, o Ankara'da havaya uçan çocukların hakkı var orada! Malatya'da gittiğimizde yedi çocuğun evini gezdik. 18 – 20 yaşında çocuklar, havaya uçmuş, parça parça olmuş çocuklar. Aynı mahallenin çocuklarıydı, Veli'yle birlikte gezdik, o çocukların hakkı var nasıl helal ederiz hakkımızı biz Davutoğlu'na. Siz bizim Genel Başkanımızsınız, böyle bir helalliği yapmamalısınız. Siz edebilirsiniz ama ben etmiyorum.
İKİ KONUDA SİZE DESTEK VERDİM
Mesela iki konu daha var.. Buranın konuşmak için uygun ortam olduğunu düşünüyorum, burada konuşmayacağız da nerede konuşacağız? Ben “önüne yatmak” konusunda ve “kan” meselesinde de kararlığımızı gösterdiğiniz noktasında sizi destekledim. Yine aynı şey olsun, yine desteklerim. Sonuna kadar arkanızda, yanınızda dururuz ama krizlerden ne yazık ki hiçbirinden doğru düzgün çıkmadık.
ATATÜRK'ÜN RESMİNİ KİM İNDİRDİ TARTIŞMASINDAN 65 GÜNDE ÇIKAMADINIZ
65 gün Atatürk'ün resmini kim indirdi, indirdi mi indirmedi mi tartışması yapıldı. Ben 17 gün öncesinden biliyordum, hiçkimseye söylemedim. Medyaya fısıldayan filan ben değildim, ispatlarım bunu, her türlü ispatlarım. Ama partim yara almasın diye 17 gün sustum. 65 gün bu tartışma, bir dakikalık işi var bunun. Gel bakalım Aylin Nazlıaka, kim bunun sorumlusu söyle. Söylemiyor musun, at Aylin Nazlıaka'yı. Söylüyor mu, indireni at. Bu kadar.
SARAY'DA PARALEL HÜKÜMET VARSA BİZDE DE PARALEL MYK VAR
Saray'da paralel hükümet kuruyorlarmış, e paralel MYK var bizde de. Milletvekilinden danışman olmaz arkadaşlar, böyle bir şey yok. Siyasette yeni mi çıktı bu? Biz hepimiz Sayın Kılıçdaroğlu'nun danışmanıyız zaten. Zorunlu danışmanıyız. Talep ederseniz telefon açarsınız, geliriz bildiğimiz bir konudan siz yararlanmak istiyorsanız, biz bildiğimizi size anlatmaya mecburuz zaten. 133 danışmanınız var zaten. Bu doğru bir uygulama değil, eski köye yeni adet mi çıktı? Danışman olan milletvekili, danışman olmayan milletvekili. Paralel bir MYK var, Genel Başkan Yardımcısı var bir konuyla ilgili, onunla ilgili bir de danışman milletvekili var. Bu yapıya derhal son vermemiz lazım.
GRUP BAŞKANVEKİLLERİNE DE AYIP, BEKAROĞLU'NA DA AYIP
Parlamentodaki ilişkilerden sorumlu danışman var, Sayın Bekaroğlu yanılmıyorsam. Ayıptır, Sayın Bekaroğlu'na da ayıp, Grup Başkanvekillerine de ayıp. Sayın Grup Başkanvekillerinin görevi budur zaten, ben beş sene yaptım bu işi. Grup Başkanvekilinin görevi MYK ile grup arasındaki koordinasyonu sağlamaktır. Hem Bekaroğlu'na saygısızlık hem de Grup Başkanvekillerimize saygısızlık.
KURULTAY'A GELİP KONUŞMUYORSUNUZ
Sayın Genel Başkanım, kurultaya teşekkür konuşması yapmıyorsunuz, tek adaysınız başka aday yok. Kurultaya gelmiyorsun, açılışına gelmiyorsun, kadın kolları seçimine gelmiyorsun. Adam her gün muhtarları topluyor, konuşacak bahane arıyor, hazır ortamlar var gelip konuşmuyorsun. 81 vilayet orada ama siz hiçbirisinde yoksunuz.
İL BAŞKANLARININ DESTEK AÇIKLAMASINA İHTİYACINIZ VARSA ACZİYETİNİZDEN
Partinin şu huyundan bir vazgeçmesini istiyorum, hepinizin huzurunda söylüyorum. Şu eski alışkanlıkları bir bırakalım. Ne zaman il başkanları bir araya gelse “İl başkanlarından Genel Başkan'a destek açıklaması”. Ya arkadaşlar, bunu yapmayalım. Komik oluyor. Buna ihtiyacınız mı var? Bir parti yönetiminin buna ihtiyacı yok. Partinin en üst organı kurultaydır. Kurultay yetkisini Parti Meclisi'ne devreder. PM en üst organımızdır, Kurultay adına karar verir. MYK'mız ise Bakanlar Kurulumuzdur. Yani siz zaten görev başındasınız, görevden alma, atama yetkiniz var. Ne diye bunlardan destek açıklaması bekliyorsunuz? Onlara muhtaç mısınız? Siz il başkanlarının desteğine, yazılı basına ‘imza at şuraya' demelerine muhtaç mısınız? O zaman aczinizi gösterir bu. Buna ihtiyacınız olmamalı. Bir partinin yönetiminin, ikide bir de zırt pırt, il başkanlarının destek açıklaması yapmasına ihtiyaçları olmaması lazım.
ÖNCE HAİNLERLE, SONRA PARTİMİN MİLLETVEKİLLERİYLE KONUŞUYORSUNUZ
Yetmez ama evetçilerle Türkiye'yi tartıştınız, bizlerle şimdi tartışıyorsunuz. Ne kadar Cumhuriyet düşmanı varsa, hain varsa hepsi oradaydı bakın, cümbür cemaat. Onlarla daha önce konuştunuz, partinizin milletvekilleriyle, PM üyeleriyle daha sonra konuşuyorsunuz.
GENEL BAŞKAN “DARBE OLMUŞ” DİYOR, CHP GRUBU MELCİS'TE ELMA ÜRETİCİLERİNİ KONUŞUYOR
Darbe dedik, değil mi? 317 milletvekili varken Cumhurbaşkanı Başbakanı görevden aldı, darbe dedik biz de. Peki arkadaşlar, böyle önemli bir olay olmuş o gün Meclis'te CHP grubu neyi konuştu biliyor musunuz? Elma üreticilerini konuştu. Partinin Genel Başkanı “Darbe olmuştur Meclis'te” diyor, partinin milletvekilleri elma üreticilerini konuşuyor. Elmayı konuşmayalım demiyorum ama o gün mü konuşalım bunu, vicdanınıza bırakıyorum.
LAİKLİK İÇİN İMZA TOPLAYAN ARKADAŞIMIZ FIRÇA YEDİ, MEHMET BURADA
25 Nisan günü “Laiklik Anayasa'da olmamalı, yeni Anayasa'da da olmamalıdır” diyor Meclis Başkanı, o gün Meclis'te CHP ne konuştu, biliyor musunuz? Patates üreticilerinin sorunlarını. Benim partide yöneticilik görevim olmadığı için, geçiyorum geldiğim zaman Meclis'e, arkaya oturuyorum. Meclis Başkanı 25 Nisan'da bu lafı söylemiş, aradan 10 gün geçmiş hiç çıt çıkmamış. Hukukçu arkadaşlarımıza, Haluk Bey'e, Namık'a, Tanju'ya bir dilekçe hazırlayın dedim, dava açalım. Hatta Haluk Bey söyledi, açalım tamam. Yazdık dilekçeyi, dava açacağız. Burdur Milletvekilimiz Mehmet Göker de aldı, “Abi dedi, imza toplayalım”. Topla Mehmetciğim. Mehmet fırça yedi laikliğe sahip çıktığımız için. Mehmet de burada, ben de buradayım. Herkes burada. 53 imza toplanmıştı, arkadaşımız imzaları yırttı attı, sonra biz 20 imzayla tepki verdik.
HÜKÜMETİ KURMA GÖREVİ VERİLMEDİĞİNDE BİR MİLYON KİŞİYİ SARAY'IN ÖNÜNE YIĞMALIYDIK, YAPMADIK
37 gün istikşafi görüşmeler yaptık, bakanlık hayalleri kurduk. 8 gün kaldı geriye, 8 günde bize hükümet kurma görevi verilmedi. Darbedir bu dedik ama gittik, elimizde patladı. Bir milyon kişiyi Saray'ın önüne yığmalıydık. Vereceksin Ana muhalefet partisine hükümeti kurma görevini diye bir milyon kişiyi oraya yığabilirdik, bunların hiçbirisini yapmadık.
SEÇİMDEN SONRA İL BAŞKANLARINA TALİMAT VERSEN NE OLUR?
Yine komik bir şey, 81 il başkanına talimat verdik, suç duyurusunda bulunun dedik. Hani Valilere talimat veriler, operasyon yetkisi vermeyin diye… Peki, bizim bu 81 il başkanı ne zaman suç duyurusunda bulundular biliyor musunuz? Komik olan tarafı burası. Seçimden önce değil, seçimden sonra. Seçimden sonra il başkanlarına bu talimatı verip bunu yapsak ne olacak, yapmasak ne olacak?
SEZGİN TANRIKULU'NU ÇAĞLAYAN'DA SAVCILAR ÖZEL OLARAK BEKLİYORLAR
Değerli arkadaşlarım, ben bu dokunulmazlık konusunun partimizin başına, ülkemizin başına, hepimizin başına nasıl bir bela açacağını göreceğim, hep birlikte göreceğiz. Onurumuzla nasıl oynanacağını, mahkeme köşelerinde mübaşirlerin bile bizimle nasıl makara yapacaklarını, “Aman HDP ile aynı görünmeyelim, evet oyu verelim. Referanduma giderse referandumda HDP ile görünürsek ve yüksek oranda da evet çıkarsa bizim de Kurultay'a gitmemiz gerekir. O yüzden şimdi evet oyu verelim, Kurultay'ı da engelleriz” diye evet oyu verenlerin ne yapacaklarını şimdi hep birlikte göreceğiz. O hakimler, savcılar bizimle nasıl dalga geçecek, göreceğiz. Sezgin Tanrıkulu İstanbul Çağlayan Adliyesi'ne gittiğinde başına nelerin geleceğini şimdiden sana söyleyebilirim. O savcının ölümünde senin payın olduğunu düşünen savcılar var orada, bekliyorlar seni dört gözle. Beni de bekliyorlar, biliyorum. Hepsini biliyorum. Bu doğru bir şey değildi. Bütün krizlerde dip yaptık, büyüyemedik. Önemli olayların hiçbirisinden oy devşiremedik. Allah sonumuzu hayretsin diyorum. Ben önümüzdeki krizlerde de partinin yönetim sorunu yüzünden hepimizin başının belaya gireceğini düşünüyorum.”

11 Mayıs 2016 Çarşamba

Genel Kurula üç gün kala "YARGITAY'DAN MHP KURULTAYI AÇIKLAMASI" Kamu vicdanı sızlıyor ve haklı olarak soruyor: Hani, "Adalet Mülkün Temeli" idi !?..

YARGITAY'DAN MHP KURULTAYI AÇIKLAMASI
Yargıtay 18. Hukuk Dairesi, MHP'nin olağanüstü kurultayına ilişkin kararını mayıs ayı içinde vereceğini açıkladı.
Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin, Ankara 12. Sulh Hukuk Mahkemesi'nin  MHP'de olağanüstü kongre toplanmasına ilişkin kararının temyiz incelemesini mayıs  ayı içerisinde tamamlayacağı duyuruldu. Kongerenin toplanmasını isteyen Meral Akşener, Sinan Oğan ve Koray Aydın'ın avukatları Yargıtay(a başvurup dosyanın öne alınmasını istemişti.  
Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin bulunduğu koridorda panoya asılan  duyuruda, söz konusu dosya üzerindeki çalışmaya ilişkin bilgiye yer verildi.  Kamuoyu tarafından merak edilen MHP ile ilgili dava dosyasının ön  incelemesinin yapıldığı belirtilen duyuruda, şunlar kaydedildi: "Davacı tarafın dosyanın öne alınması talebi incelenmiştir. Dosya  mayıs ayı içerisinde müzakere edilerek, gerekli karar verilecektir. Bunun dışında  yazılı ve görsel veya sosyal medyada çıkan haberler doğru bilgiyi  yansıtmamaktadır. Karar çıktığında kamuoyuna ayrıca bilgi verilecektir."
MHP’li muhaliflerin kritik Yargıtay hamlesi
BU HAFTA SONU KONGRE OLACAK MI?
Karar  yeni bir tartışmanın da fitilini ateşledi. Şimdi hafta sonu kongre toplanacak mı toplanmayacak mı? tartışıması yeniden başladı. Çünkü olağanüstü kongre sürecini yürütmek üzere mahkeme tarafından yetkilendirilen Çağrı Heyeti, 15 Mayıs'ta Büyük Anadolu Otelde toplanması kararlaştırmıştı. Delegelere davetiyeler gönderilmişti.Bin 238 büyük kongre delegesinin  611'nin toplanması halinde  kongere gerçekleşeceği belirtiliyordu. Muhaliflerin hukukçularına göre kongrenin toplanmasında bir sıkıntı yok ve hafta sonu kongre toplanacak. MHP yönetiminin hukukçularına göre ise Yargıtay kararına kadar kongre toplanımaz. 
Yargıtay kararına Akşener ve MHP yönetimi cephesinden ilk tepki
TARTIŞMALI SÜREÇ 15 OCAKTA BAŞLADI 
MHP'deki tartışmalı süreç, bazı muhalif il başkanlarının "Kurultay Çağrı Heyeti" oluşturularak, partinin olağanüstü kurultaya götürülmesine karar verilmesi için 15 Ocak'ta parti genel merkezine başvurmasıyla başladı. Olağanüstü kongre talebine genel merkezin yanıt vermemesi üzerine muhaliflerin avukatları, Ankara 12. Sulh Hukuk Mahkemesinde 5 Şubat'ta dava açtı. Ankara 12. Sulh Hukuk Mahkemesi, 8 Nisan'da "Kurultay Çağrı Heyeti" oluşturularak, partinin olağanüstü kurultaya götürülmesi kararını verdi. Büyük kongreyi toplantıya çağırmak üzere, kapatılan Aksaray İl Başkanı Ayhan Erel, MHP Kurucular Kurulu Üyesi Ali Sağır ve Bursa Üst Kurul Delegesi Mehmet Bilgiç'in "Kurultay Çağrı Heyeti" olarak görevlendirilmesine karar veren Mahkeme, gerekçeli kararını 11 Nisan'da tamamladı.
MHP’den “ihtiyati tedbir” açıklaması: Çağrı heyetinin işlemleri durdurulmuştur...
KARARIN GEREKÇESİ
Gerekçeli kararda, MHP'nin 1232 delegesinden 531'inin olağanüstü kongre talebinde bulunduğu, bu kişilerin talepte bulunmasına rağmen, MHP Genel Merkezince olağanüstü büyük kongre çağrısı yapılmadığının anlaşıldığı belirtildi. Gerekçeli kararda, MHP Tüzüğünün 63/3. maddesinde büyük kongre üyelerinin 1/5'inin başvurusu üzerine olağanüstü büyük kongrenin toplantıya çağrılabileceği hükmünün yer aldığı ifade edilerek, bu hükmün bu hususta partiye takdir yetkisi vermediği sonucuna varıldığı aktarıldı.
MHP’li eski vekillerden kongre çağrısı…
GENEL MERKEZDEN KURULTAY KARARINA İTİRAZ
Ankara 12. Sulh Hukuk Mahkemesinin bu kararının ardından konu, Genel Merkez tarafından Yargıtaya taşındı. Genel Merkez, mahkemenin kararını 15 Nisan'da temyize götürdü. Yargıtaydaki temyiz süreci devam ederken, mahkeme tarafından görevlendirilen çağrı heyeti 19 Nisan'da yaptığı toplantıda, Olağanüstü Kongre tarihi olarak 15 Mayıs'ın belirlendiğini açıkladı. Genel Merkez ise bu kararı tanımadığını bildirdi.
MHP’DE 4 İSMİN “HIZLA” İHRACI İÇİN DÜĞMEYE BASILDI
KAYNAK: SARIZEYBEK.COM & FUAT AVNİ + HABER ANALİZ
Kongre tarihinin belirlenmesiyle MHP Genel Merkezi ve muhaliflerden farklı açıklamalar, hukukçulardan da farklı yorumlar geldi. Bazı hukukçular, Ankara 12. Sulh Hukuk Mahkemesinin kararı tedbir niteliği taşıdığı için Yargıtay kararı beklenmeden, hemen uygulanması gerektiği görüşünde, bazıları ise temyiz başvurusunun ardından Yargıtayın vereceği kararın beklenmesinin zorunlu olduğunu belirtti.
MHP’de sıcak gelişme!..
YEREL MAHKEMELERDEN DURDURMA
Ancak tartışmalar devam ederken ve temyiz istemini görüşecek Yargıtay 18. Hukuk Dairesindeki süreç işlerken, bu kez yerel mahkemelerden yeni kararlar geldi. MHP Genel Başkan Yardımcısı Oktay Öztürk, 29 Nisan'da düzenlediği basın toplantısıyla MHP ilçe başkanlarının başvurusu üzerine Tosya ve Gemerek Asliye Hukuk Mahkemelerinin, "Ankara 12. Sulh Hukuk Mahkemesinin kararını Yargıtay da ki temyiz incelemesi sonuçlanıncaya kadar tedbiren durdurduğunu" duyurdu.
ÇOK ÖNEMLİ BİR “REFERANS” YORUM
Mustafa Nevruz SINACI
Konuyla ilgili olarak “ULUSAL HABER” adına bilgisine başvurduğumuz Siyaset Bilimci, Hukukçu, Gazeteci ve Araştırmacı – Yazar: Mustafa Nevruz SINACI şunları söyledi: “1996 -1997 yıllarında Genel Başkan Yardımcısı olarak görev yaptığım (DP) Demokrat Parti’de, Türk hukuk tarihinin ilk benzer (mümasil/emsal) faciası, hattâ utancı yaşandı. Davacı bendim. Bir avuç gerçek demokratla partiyi cebren ve hile ile ele geçirmiş takiyye erbabı, kurnaz dalkavuk, emanetçi, hıyanetçi siyaset simsarlarına karşı bayrak açtık. Dava ve meşru mücadele sürecinde onlarca karşı dava, şikâyet, sahte suç duyurusu, itiraz, ihbar, teddit ve iftiralara maruz kaldık. Korkmadan, yılmadan, bıkmadan, usanmadan mücadelemizi tam bir azim, irade ve kararlılıkla, sonuna kadar sürdürdük. Ankara dışından “davaya müdahale” kalkışmaları tarzında gerçekleşen yargı istismar teşebbüslerini yok saydık. İlçe ve İl seçim kurulları ile sözde yüksek seçim kurulunun “hukuku dolanan, esasa girmeyen ve polemikten öteye geçmeyen” sözde kararlarına direndik. Yargıtay ve muhatap mahkeme dışında her türlü girişimi yok sayan bir kararlılıkla “olağanüstü büyük kongremizi” yaptık. Sonuçta: Esasa taallûk eden davanın gereği yerine getirilmiş oldu. Diğer bütün kararlar ise, kongreden sonra resmen akamete uğradı ve konusuz kaldı.     
MHP MUHALEFETİ NE YAPMALI
Burada; İnsan Hakları, Demokrasi, Adalet, Ahlâk ve Hukuk mantığı çerçevesinde mutlaka yapılması gereken şey: 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu ve Anayasanın amir hükümleri gereği bütün hukuki duyuru, çağrı ve seçim kurulu prosedürü tamamlanmış olan; 15 Mayıs 2016 tarihli genel kurulu, hiçbir tereddüde mahal vermeden ifa ve icra etmektir. Yukarıda mevcut ve mezkür 11 Mayıs tarihli açıklamaya nazaran, artık Yargıtay kararını beklemek, beyhude ve anlamsız olacaktır. Zira bahusus temyiz merciinin yerel seçim kurulu süreci tamamlanmadan bir karar vermesi kabil ve mümkün iken “gecikmeden mütevellit olmak üzere, parti ve tarafların uğrayacağı maddi ve manevi zarar, fiili hasar ve kayıpları bile bile geciktirme, kararı uzatma, sündürme yoluna gitmesi adil, haklı, yerinde ve doğru değildir.” Bu dar, Türk demokrasisi için hayati önemi haiz ve kritik süreçte, Genel kuruldan sonra gelen kararlar ise, neticeten yok hükmünde olup, zaten yapılmış olan genel kurulu, hiçbir şekilde etkilemez ve ilzam etmez.     
HUKUK "menfi/olumsuz ve maksatlı" ETKİLENEBİLİR Mİ?
Devletin devamlılığı; Huzur, Hukuk ve Güvenliğin “meşru bir zemin, konum ve süreçte” sürdürülebilirliği: Sadece ve yalnızca (her derece ve düzey) Hâkim, Savcı ve Güvenlik Kuvvetleri amir ve komuta zincirinin “mevcut ve mer-i Anayasa hükümleri, Adalet ahlâkı ve hukuka” sahip ve saygılı olmaları ve sadık kalmaları ile mümkündür. Bu hakikatin yılmaz savunuları ve mutlak koruyucuları olan siyasi partiler üzerinde demokrasi, adalet ve hukuka aykırı bir temlik, takiyye teşebbüsü ve kurnazca bir tasarruflarda bulunulamaz. Bu hakikate nazaran “hukuk cihazı ile bilumum uzuv ve unsurlarını” etkilemeye kalkışmak, doğrudan veya dolaylı baskı, manipülâsyon v.s., apaçık bir insanlık, anayasa ve devlet düşmanlığı olacağından, asla kabul, tasdik ve tasvip edilemez. Adalete müdahale, hiç bir kişi, kurum veya kuruluşun haddi, hakkı ya da yetkisi dâhilinde değildir.” 
YORUM, MÜTALÂA, ELEŞTİRİ VE KATKI
***
İŞE RUFAİLER KARIŞTI
Mehmet Necati GÜNGÖR
                Bizim Erzurum’da bir deyim var. Çözümsüz meseleler için kullanılır:
                “İşe Rufailer karıştı!”
                Rufailik bir tarikat.  Hemşerilerim bu sözü her halde tarikatı kınamak için kullanmamışlardır.
                Türk Dil Kurumu’nun “Atasözleri ve Değimleri Sözlüğü”ne baktım.
                Çözümsüz, karışık, içinden çıkılmaz durumlar için kullanılırmış.
                Sözlükteki anlamı aynen şöyle:
                “Bu iş öyle karışık ki bunu kimse çözemez.”
                MHP kurultayı işte böyle bir düğümle düğümlendi.
                Yargıtay 18. Dairesi’nin muhalifler lehine beklenti oluşturan kararı açıklanmadı.
                Aksine, Başkanlık kapıya astığı bir duyuru ile kararın Mayıs ayı içerisinde açıklanacağını açıklamış oldu.
                Bunun anlamı şudur:
                “Bu karar 15 Mayıs’a yetişmez, sizin kongreniz de şaibeli olur.”
                Tam, Bahçeli’nin ve Saray’ın istediği türden bir sonuç.
                Başa dönerek söyleyelim; işe Rufailer karıştı.
                Söylentilere göre Adalet Bakanı Bozdağ, 18. Daire Başkanına bu yönde telkinlerde bulunmuş. Hatta başkana hatırlı bir aracı bile göndermiş.
                Durum, daha sonra Saray’a rapor edilmiş.
                Saray da bundan çok mutlu olmuş.
                Tabii, bunlar siyasi kulislere yansıyanlar.
                İşin açığını kurgulayanlar bilir.
                Yani, Rufailere sormak lâzım.
                Gençlik yıllarımdan bir olay aklıma geldi.
                Doğduğum köyle Nazik Eze (teyze) diye, şirin mi şirin dilsiz bir kadın vardı.
                Biri kız, biri erkek iki çocuğu vardı.
                Erkek olan benim kardeşim gibiydi.
                Zaman zaman köye birlikte giderdik.
                O annesini ziyaret eder, ben de Nazik Eze’mi.
                Onun dilsiz dilinden ancak kızı anlardı.
                Bana, başının ağrıdığını söyledi.
                Çocukluk mu, gençlik mi dersiniz, ben de yandaki çimento torbasının kenarını yırtıp, üzerine “Atsın artsın eksilmesin, taşsın taşsın dökülmesin, bu ağrı bu kelleden hiçbir zaman eksilmesin” diye bir muska yazıp kendisine verdim.
                İki-üç hafta sonra köye gittiğimizde Nazik Eze bana bir şeyler söylemeye çalışıyor.
                Kızı tercüme etti, dedi ki; “Yazdığın muska başındaki ağrıyı geçirmiş, sana teşekkür ediyor.”
                Baktım; verdiğim muskayı firkete ile başındaki yazmaya iliştirmiş. Orada öylece duruyor.
                Nazik Eze inançlı bir kadındı.
                Namazını da kılardı. Namazda ne  okurdu, içinden ne geçirirdi bilemezdik.
                Bizim muskayı da inançla kabul etmiş, başındaki ağrı geçmiş.
                Veren ele değil, alan ele bakmak lâzım.
                Madem algılar yönetiliyor,
                Siyasete de bir muska lâzım.
                Ağrıları geçirmek için.
                Bu da bir sonraki yazıya…