27 Ocak 2015 Salı

YUNANİSTAN'DA DEMOKRATİK DEVRİM!..Radikal Sol Koalisyon (SİRİZA), milli bir programla girdiği Yunanistan genel seçimlerinde % 37 oy alarak rakibi sağcı Yeni Demokrasi Partisi'ne 10 puan fark attı.

KOMŞU'DA AB'DEN KURTULMA VE TAM BAĞIMSIZLIK ÜMİDİ!..
"NATO'dan çıkalım" programı % 37 oy aldı
Radikal Sol Koalisyon (SİRİZA), milli bir programla girdiği Yunanistan genel seçimlerinde yüzde 37 oy alarak rakibi sağcı Yeni Demokrasi Partisi'ne 10 puan fark attı.(Yunanca ΣΥΡΙΖΑ, İngilizce yazılışı SYRIZA, okunuşu siriza)
SİRİZA'nın ülkemizi de ilgilendiren dış politika programı şöyle:
Yunanistan'daki tüm yabancı üsler kapatılacak.
NATO'dan çıkılacak.
Türkiye ile istikrarlı anlaşmalar için müzakere yapılacak.
Yunan askeri birlikler Afganistan ve Balkanlar'dan çekilecek. Yunanistan dışında Yunan askeri kalmayacak.
İsrail ile askeri işbirliği kaldırılacak.
1967 sınırları esas alınarak Filistin Devleti kurulması için destek verilecek.
Avrupa Birliği ile yapılan anlaşmalar referanduma götürülecek.
Askeri harcamalar azaltılacak.
Vicdani ret hakkı düzenlenecek.
Askeri harcamaların azaltılması ve vicdani ret düzenlemesi, SİRİZA'nın Türkiye'den bir tehdit algılamadığını gösteriyor.
Yunanistan bir dış saldırı veya etnik bölünme tehditi altında olmadığı için, bu konularda rahat davranabiliyor.
SİRİZA Dış İlişkiler Bürosu Üyesi Magda Spilyopulo, fikir özgürlüğünü engellediği için yasaya karşı olduklarını açıklamıştı..
SİRİZA'nın ulusal ekonomi programı şöyle:
Bankalar millileştirilecek.
Bankaların gizli önlemler almaları önlenecek, yurt dışındaki semayeleri kontrol altına alınacak.
Özelleştirilmiş olan stratejik önemdeki kamı kuruluşları yeniden millileştirilecek. (Demiryolları, havaalanları, posta, telekom, su hizmetleri gibi) Özel hastaneler millileştirilecek.
Ulusal sağlık sistemi için özel katkı payı kaldırılacak. Milli sağlık hizmetleri için vatandaşların para ödemelerine son verilecek. kamu sağlık hizmeti için kaynaklar Avrupa seviyesine çıkarılacak.
SİRİZA'nın iç politika programı şöyle:
500.000 Avro üzerinde geliri olanların gelir vergisi oranı yüzde 75'e çıkarılacak.
Seçim yasası Nispi Temsil Sistemi'ne çevrilecek. Böylecer azınlık görüşlerin de Meclis'te temsili sağlanacak. (Yani şu anda %3 olan baraj tamamen kaldırılacak)
Kiliseye sağlanan ayrıcalıklar kaldırılacak.
Kilise ile devletin ayrılması için Anayasa'da reform yapılacak.
Milletvekillerinin ayrıcalıkları kaldırılacak. Hükümet üyeleri de soruşturulabilecek.
Gösteriler sırasında polisin maske takması ve ateşli silahlar kullanması yasaklanacak.
Hükümete, bankalara ve kiliseye ait binalar evsizler için kullanılacak.
Yunan halkı büyük bir cesaret göstererek NATO'dan çıkmayı, özelleştirilmiş kamu kuruluşlarını yeniden kamulaştırmayı, Avrupa Birliği ile yapılan anlaşmaları referanduma götürmeyi savunan partiye oy verdi. 
(Ulusal Haber & Ulusal Ajans_Ankara, 27 0cak 2015)
YUNANİSTAN SEÇİMLERİ...
Yalçın KOÇAK
18. dönem Sakarya Milletvekili
1- Bugün ABD’nin en büyük savaş gücü deniz piyadeleriyse; bilir misiniz ki bunu bize borçlular. 1796 yılında Akdeniz deki Amerikan bandıralı gemilerin limanlarımızda ticaret anlaşması olmaması sebebiyle tutuklayan Cezayir dayısı Aslanlı Hasan paşa Amerikan Senatosunun büyük bir deniz kuvveti kurulması için bütçe ayırmasına neden olmuştur.
Sonrasında uzlaşı sağlanmış ve ABD bize haraç vermeyi, hem de dayı Hasan Paşanın dikte ettirdiği şartlarda keş ve açık denizde ödeme, yapılan Antlaşma Osmanlının kullandığı Alfabe ile Türkçe yazılmış ve George Washington efendi padişaha eş tutulamayacağı içinde Cezayir Dayısı tarafından imzalanmıştır. Bu antlaşma Türkiye'ye gelen her diplomata öğretilir.  
2- Bugün Avrupa bir birlik gibi gözükmektedir. Gazi Mustafa Kemal daha 1937 Filistin söylevinde bunlardan bahsederken 7 sefer Avrupa Emperyalizmi diyerek üstüne basa basa bunların bize karşı birlikteliğini  haykırıyor. Bugün bir Avrupa görüntüsü varsa bununda müsebbibi bizizdir. Avrupa tarihinden bizi çıkarsa geriye sadece çöp kalır.
Ekonomisinden biz geri adım atalım; çöker, biter, mahvolurlar. Bugün birliktelikleri devam ediyorsa dahi sebebi Türklerdir. Avrupa’nın bugünkü siyasi idarecileri Anaları tarafından Türkler gelir korkularıyla gözleri kapattırılmış, uyutulmuşlardır. Hangi çocuk anasının ninnisini unuttu sorarım sizlere.
Bu iki tarihi tespiti paylaşıyorum ki; bu gün ki ilişkilerimizde cahil ve aciz olmayalım. Batı kulübü bizi nasıl görüyor ve biz nasıl tavır, pozisyon almalıyız bilelim.
Gelelim Yunanistan seçimlerine ve Batı Trakya meselemize;
Yunanistan sil, süpür, al, götür bir seçim yaşadı. Genç bir kravatsız Ateist Yolsuzluk ve yoksulluktan bıkkın ve bitkin Yunan halkını arkasına taktı ve iktidara yürüdü. Galiba biz gene Balkanda hep yaptığımız yanlış yerde durmak gibi burada da yanlışa oynadık. Doğuda Kürt kaç devlette var, Batı onların üzerinden bize neler dayatıyor. Batıda yani Avrupa’da Türk kaç devlette var ve biz onlarla yanlış yaptırmaya devam ediyoruz. Batı acentesi siyasi kulüplerle de başarılı olamayacağımız tecrübesini kaç kez yaşadık.
            Rumeli Balkan politikasında başarılı olduğumuzu hangi siyasetçi, hangi diplomat iddia edebilir, merak ediyorum. Hangi partimizin doğruya yakın bir politikası var.
Aynı paktlar ve birlikler içerisinde durağan ve denge politikaları izlemekten başka yapabilecek hiçbir şeyi olmayan bürokrasi, yapar…mış gibi … yaparak işi kotarırken, örselediği zemini, avuttuğu insanların hüsranını, kullandığı adamların sonra çekeceği ezaları, cezaları hesaba katar mı zannediyorsunuz. O günü kurtarmayı marifet ve maharet sayan bir eğitimden gelmektedir.
Yıllarca dernekler üzerinden devam ettirilen Batı duvarı siyasetimiz, maalesef simsarlar yetiştirmiştir. Nasılsa bir şey olmayacak, küçük olsun benim olsun zihniyetiyle dernekleşme ne getirmiştir. Dernek Yöneticilerine Han, Hamam, Apartman, Hastane, Pastane, Belediye Başkanlığı, Parlamenterlik,  Bakanlık, Makam, Torba, Çorba, Kadro temininde kişisel hedeflerine ulaşım sağlamaktan başka ne işe yaramıştır.
Topluma, Türklüğe, Bölgelere hiçbir eseri, katkıları yoktur.
Burada ki Ahalide sandıklarda rey deposu olarak kullanılmıştır.
Adam Haymatlos (vatansız) gelmiş ; bugün yüz milyon dolarlık servetlerle anılıyorsa, bu servetin verilmemiş vergisinin hesabı sorulmayacak mı sanırsınız. Zekatsız, sadakasız, vergisiz, emeksiz, haksız zenginleşmeler, devleti kör mü sanırlar. Körlük insanlara mahsustur.
Bugün Yunanistan siyasetindeki sil, süpür den Rumeli’lerin ders çıkarması lazım. Taban yanlış yapanı tasfiye etmeli, doğru oyuncularla menfaatleri doğrultusun da hareket etmeli.
Yeni rayların üzerinden, yeni politikalar üretilmeli.
Camcı mı, İslamcı mı olduğu belli olmayan milyon dolarlıklarlıkların tarassutundan kurtulmalı. 
“ Yüce dinimiz para, şöhret ve servete gurur ve kibire sebebiyet vereceği için mesafelidir.''
Hem Dünya, hem Ukba, zor be Erenler…

13 Ocak 2015 Salı

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez konuştu: 'İbretle izledik'

'İbretle izledik'
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, 30. İl Müftüleri İstişare toplantısına katılmak için Edirne’ye geldi. Bir otelde düzenlenen toplantıya Görmez’in yanı sıra Edirne Valisi Dursun Ali Şahin, Trakya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yener Yörük ve 81 ilin müftüleri katıldı.
'İbretle izledik'
Toplantısının açılış konuşmasını yapan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Paris’te 12 kişinin öldürülmesinin ardından düzenlenen ve Başbakan Ahmet Davutoğlu ile birlikte çok sayıda Avrupa ülkesi başbakanın katıldığı terör karşıtı yürüyüşü eleştirerek ’ibretle izledik’ ifadelerini kullandı. Müslüman coğrafyada son 10 yılda yaklaşık 12 milyon kişinin katledildiğini belirten Görmez konuşmasını şöyle sürdürdü:
'AYNI TEPKİYİ VERMİYORSAN, İNSANLIK ÖLMÜŞTÜR'
"Son 6 ay içerisinde Suriye’de, Irak’ta, Filistin’de Nijerya’da, Lübnan’da, Pakistan’da nice insanlar, nice Müslümanlar hayatlarını kaybetti. Masumca ve sessizce nice insanlar hayatını kaybetti. Herkese Allah’tan rahmet diliyorum. Aynı şekilde geçen hafta Fransa’da meydana gelen saldırı dolayısıyla bütün insanlığın, insanlık âleminin acısını paylaştığımızı dünyaya ilan ettik. Ve İslam dünyasında meydana gelen acı hadiselerin İslamofobia olarak başka topraklara, başka coğrafyalara nasıl yansıdığını ve buralarda başka terör hadiselerine nasıl sebep teşkil ettiğini acı acı hep birlikte idrak etti. Öncelikle bu vesile ile ben birkaç hususun altını çizmek istiyorum. Dini mübini İslam’a göre her can değerlidir. Her masum insanın yok edilmesi, bütün bir insanlığı yok etmeye eşdeğerdir. Bir insanın ölümü bütün insanlığın ölümüdür. Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle. Vahşete dayalı ölüm, vahşete dayalı ölümler Şam’da, Bağdat’ta olmasıyla, Paris’te olması arasında hiçbir fark yoktur. Dehşet ve katliamın Karaçi’de, Nijerya’da, Yemen’de meydana gelmesiyle, Berlin’de Londra’da, Washington’da, New York’ta meydana gelmesi arasında herhangi bir fark gözetilmemelidir. Eğer dünya bu ölümlerin hepsine ama hepsine, bu katliamların tamamına din, mezhep, coğrafya ve bölge ayırımı yapmazsızın aynı tepkiyi vermiyorsa, işte asıl insanlık o zaman tümüyle ölmeye mahkûmdur."
'PARİS’TEKİ YÜRÜYÜŞÜ İBRETLE İZLEDİK'
Paris’te öldürülen 12 kişi için düzenlenen terör karşıtı yürüyüşü ’ibretle izlediklerini’ kaydeden Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez şunları söyledi:
"Son günlerde bunu acı acı yaşıyoruz. Ve ibretle bütün dünyayı, çağdaş dünyayı izliyoruz. Bir tarafta 12 milyon, son yıllarda son 10 yılda İslam coğrafyasında acılarla kıvranan İslam coğrafyasında 12 milyon insan katledildi. Yok edildi. Ama geçen hafta Paris’te yine aynı şekilde hiçbir bir müminin, hiçbir aklıselimin kabul etmeyeceği bir şekilde 12 insan hunharca katledildi. Ama 12 milyon insanının katline ses çıkarmayan insanlık, sadece 12 kişiye düzenlenen bir cinayet sebebiyle ayağa kalkmasını da hep birlikte ibretle izledik. Ve insanlığın bir an önce bu noktada kendine gelmesi gerektiğini ifade etmek isterim. Dünya kamuoyunca teröre, şiddete ve vahşete sadece öldürülenlerin kimliğine ve coğrafyasına göre tepki oluşturuluyorsa, bu ölümlere çare bulmak maalesef mümkün değildir."
Sömürgeler, işgaller, saldırılar karşısında maddi işkencelerle büyük travmalar yaşayan Müslümanların kutsalını aşağılamanın cinnet haline davetiye niteliği taşıdığını kaydeden Görmez, "Hele hele bunların ifade özgürlüğü adı altında yapılmış olması kabul edilemez" dedi.
'İSLAMOFOBİAYI YÜREKLERDEN NASIL SİLERİZ?'
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, zaman içerisinde İslamofobianın tüm dünyayı sardığını ve Avrupa’da yaşayan her 3 kişiden birinin İslamofobia hale geldiğini söyledi. Avrupa’da camilere yapılan ırkçı saldırıları da hatırlatan Görmez şöyle konuştu:
"İslamofobia gelecek yıllarda daha çok konuşulacak. İslamofobia kelimesini 11 Eylül’den sonra ilk kez Hollanda Başbakanı telaffuz etti ve daha sonra da sık duyulmaya başlandı. Zaman içerisinde İslamofobia tüm dünyayı sardı. Fobi ve korku olmaktan çıktı. Önce bir nefrete dönüştü, o nefret bir düşmanlığa dönüştü. O düşmanlık şiddet üretmeye başladı, kötülükler üretmeye başladı. Arkadaşlarımızın sadece 2014 yılında Avrupa’da camilere yapılan, camilere yazılan ırkçı yazılar, camilerin kapısına bırakılan domuz kafaları gibi nefret suçlarını sadece Avrupa’da görev yapan arkadaşlarımızın camilerine yapılanları topladığımızda çok büyük bir yekün oluşturduğunu ifade etmek isterim. Araştırmalar Avrupa yaşayan her 3 kişiden birinin bu korkuya kapıldığını, gençler yüreklerde bütün insanlığa rahmet getiren İslam’a karşı bir korkunun ve nefretin oluştuğunu gösteriyor. Bu bizim en büyük derdimiz olmalı. Hep birlikte biz bu korkuyu, nefreti kalplerden, yüreklerden nasıl silebiliriz? Hep birlikte buna kafa yormalıyız." Açılış konuşmalarının ardından 81 il müftüsünün katılımıyla 3 gün sürecek olan istişare toplantısına geçildi.(13.Ocak.2015_Ulusal Ajans_DHA ve Ajanslar)    
YORUM, ELEŞTİRİ VE KATKI:
İşte Fransız Adaleti!
Gazeteci-Yazar, Düşünür
ZEKİ KENTEL
Düşünce özgürlüğünden dem vuran Charlie Hebdo'nun 2008'de Yahudi karşıtlığı gerekçesi ile bir karikatüristi işten attığı ortaya çıktı.
Paris'te saldırıya uğrayan Charlie Hebdodergisi Hazreti Muhammed'i(sav) tasvir eden yeni karikatürler yayımlarken, derginin Yahudi karşıtı makale yazdığı gerekçesi ile 2008'de bir çizerini işten attığının ortaya çıkması yeni bir tartışmaya sebep oldu. Sosyal medyada derginin dinlere eşit mesafede duramadığı polemiği yaşandı.
Derginin Hz. Muhammed'e atfen çizilen, İslam dünyasının tepki gösterdiği karikatürlerinin eleştirildiği yazılarda, derginin 2008'de bir çizerini, bir makalesinde anti-semitik ifadeleri nedeni ile işten attığı hatırlatıldı.
NE OLMUŞTU...
16 sene boyunca Charlie Hebdo dergisinde 'Sine' adlı ile karikatür çizip, makale yazan Maurice Sinet 2 Temmuz 2008 yılında Charli Hebdo dergisinde yazdığı bir makale yüzünden işinden atılmış; Charli Hebdo'ya açtığı hukuksuz işten çıkartma Davasını 40 bin Euro tazminat ile kazanmıştı.
ANTİ-SEMİTİK SÖZLER SARFETTİĞİ GEREKÇESİ İLE İŞTEN ATILMIŞ
Zamanında Le Monde Gazetesi gibi bir çok Fransız basını olayı haber yapmıştı. Maurice Sinet 16 yıl boyunca Charlie Hebdo dergisinde hem Karikatür çizip hem makale yazdı. Maurice Sinet, 2 Temmuz 2008 tarihinde dönemin Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin oğlu Jean Sarkozy hakkında Darty mağazalarının sahibinin kızı ile evlenmeden önce Yahudi olmaya karar verdiğini söyledi, bu çocuk hayatta çok başarılı olur şeklinde bir makale yazdığı için anti-Semitik sözler sarfettiği gerekçesi ile dönemin Charlie Hebdo direktörü Philippe Val tarafından işinden atıldı.
Maurice Sinet'i anti-semit makale yazdığı gerekçesi ile işten atan ve daha sonra hukuksuz işten atma suçundan Charlie Hebdo'nun 40 bin Euro para cezasına çarptırılmasına sebep olan Charlie Hebdo direktörü Philippe Val ise daha sonra o dönemin cumhurbaşkanı  Nicolas Sarkozy tarafından bir devlet kurumu olan France Interradyosunun direktörlüğüne getirildi.
YAHUDI"YI ! INCITIRSEN CEZAYI YERSIN, ISLAM"IN PEYGAMBERINE KUFUR EDERSEN  DUNYANIN DESTEGINI  ALIRSIN !
Fransa'dan Çifte Standart!
Ülkede İslam ve Hz.Muhammed'e hakaret eden karikatürlere izin veren Fransa, ünlü komedyen M'Bala'yı bir espri yüzünden gözaltına aldı.
Paris savcılığı, sosyal paylaşım sitesi Facebook'taki hesabında "Je me sens Charlie Coulibaly (Kendimi Charlie Coulibaly gibi hissediyorum)" yazan Dieudonne M'Bala'nın, "terörü övmek"suçlamasıyla hakkında başlatılan soruşturma kapsamında gözaltına alındığını açıkladı. 
SALDIRGANLA AYNI SOYADDA
Fransa'da "Je suis Charlie (Ben Charlie'yim)" sloganı, geçen hafta Charlie Hebdo mizah dergisine düzenlenen saldırıda ölenleri anmak için kullanılıyor. M'Bala'nın soyadını kullandığı Amedi Coulibaly, Musevilerin işlettiği markete saldırı düzenlemiş ve 4 kişinin ölümüne neden olmuştu.
Geçen yıl bir şovunda Yahudi karşıtı ifadeler kullandığı gerekçesiyle 65 bin avro para cezasına çarptırılan M'Bala'nın birçok şehirde sahne alması yasaklanmıştı.
Ülkedeki Yahudi derneklerinin hakkında defalarca suç duyurusunda bulunduğu M'Bala,"halk arasında ırkçı nefreti körüklemek" suçundan daha önce de yedi kez mahkum olmuştu.
YAHUDI’Yİ ! INCITIRSEN CEZAYI YERSIN, ISLAM"IN PEYGAMBERINE KUFUR EDERSEN  DUNYANIN DESTEGINI  ALIRSIN !
GÖNDEREN: ZEKİ KENTEL    

8 Ocak 2015 Perşembe

ÖZEL HABER; “Almanya´da KIRK KAPI” YENİ HAÇLI ȘÖVALYELERİ “PEGİDA” İLE; ALMANYA NEREYE? Remzi Uysal, TÜRGEM Başkanı

“Almanya´da KIRK KAPI” YENİ HAÇLI ȘÖVALYELERİ “PEGİDA”  İLE; ALMANYA NEREYE?
Remzi Uysal, TÜRGEM Başkanı
 Pegida, Türkçe açılımı ile“Batı´nın İslâmlaşmasına Karşı Avrupalı Vatanseverler“ örgütü ve katılımcıları her ne kadar ırkçı olmadıklarını söyleselerde, bu farklı ve de aydınların başını çektiǧi yeni haçlı şövalyeleri, güya Almanya ve Avrupa´da  yayılmakta olan islâmlaşmayı önlemek istiyorlarmış. Peki nasıl?
Dünyada okur yazar ortalamasına göre,  günde ortalama 27 dakika  okuyan Alman bireyinin din deǧiştirmeye veya dini inkâr etmeye  karar vermesi bile,  o´nun özgür iradesinden kaynaklanmış olmasının kabul edilmesi zor mu olur?
Aslında olayın  gerçek yüzü, bizce farklı. Üretim dışına çıkmıs, yaşlanmış, Almanların yapmadıǧı en aǧır işlerde çalışmış olup, erken emekli olmak zorunda kaldıklarından, aldıkları emekli maaşı ile geçinemeyip, devlet yardımı ile yaşamak zorunda  bırakılmış, her geçen gün Alman ekonomisine yük olduǧu  iddia edilen ve de  sayıları da her geçen gün artan yabancı kökenli vatandaşlardan kurtulmak mı isteniyor? Yoksa bu  gizli bir devlet politikası da olabilir mi? İnsan elinde olmadan, geçmişte yaşadıǧı acıların etkisinden, böyle şeyleri de düşünmekten, kaygı ve şüphelere kapılmaktan kendini alamıyor, işte.
11 haftadan beri her Pazartesi günü Dresden şehrinde  binlerce kişiyi peşine takıp yürüyen ırkçı grup, bu gücü ve ilhamı kimlerden ve nasıl alıyor?
Pegida, ilk çıkış ve doǧuş yeri olan Doǧu Almanya´nın Dresden şehrinde , 05 Ocak 2015 günü, Yeni Yıl´ın ilk Pazartesi yürüyüşünde, Șansölye Dr. Angela Merkel´in uyarılarına raǧmen 20 bine yakın İslâm karşıtı insanı sokaǧa dökebilmiştir. 
KÖLN, BERLİN, STUTTGART, ROSTOCK ve SCHWERİN´DE DE, "GİDALAR“ DEVREDE
Yine aynı gün Köln şehrinde, şehrin kendine özgü bir ırkçı grubu olarak örgütlenen “Kögida” (Köln´ün Gida´sı) istediǧi sayıda taraftarını toplayamadıǧı gibi, Kögida karşıtı Türk ve Almanlar´dan oluşan binlerce kişi de, Kögida´nın karşısına dikilmiştir. 
Yine aynı şekilde, Pediga tarafından tanınmış olup,  Berlin´de eski bir CDU (Hırıstiyan Birlik Partisi) politikacısının önderliǧinde ve geçen sonbaharda Berlin´de kurulan “Yurtseverler” (Patrioten e.V.) adlı bir derneǧin taraftarları ile 500 ´e yakın yabancı ve İslâm düşmanını “Bärgida”, Berlin´de, halkının diǧer Batı kentlerine göre tutucu olduǧunu söyleyebileceǧimiz  Stuttgart´da da ırkçı bir „Gida“ grubu halkı sokaǧa dökmeyi başarmışlardır. Berlin´deki Alman sol grupları ile Türk toplumu da Berlin marka „Bärgida“nın karşısına dikilip, püskürtülmüştür. Tehlikenin büyümekte olan boyutu bizleri ürkütmektedir. Hamburg kentinde, bir Pediga hareketi oluşmadan, 4000 kişi sokaǧa çıkıp, yabancı düşmanlarına dişlerini göstermiştir.
Rostock kentinde yayınlanan Nordkurier gazetesinin bugün  yayınladıǧı ve az önce bilgilendiǧimiz bir habere göre, Rostock kenti halkı, yabancı veİs lâm karşıtı grupların kıpırdanışlarını sezdiǧinden 05 Ocak Pazartesi günü 800 kişi ile, tıpkı Hamburglular gibi Almanya´daki  yabancı dostlarına sahip çıkmak için, sokaǧa dökülmüşler. Ama buna raǧmen Rostock ve Schwerin kentlerinde İslâm ve Yabancı Düşmanları´nın „Rogida“ ve „Schwegida“ adlı ırkçı kurumlarını oluşturmuş ve 12 Ocak Pazartesi günü için sokaklara çıkmak için hazırlıklara başlamış olduklarını öǧrenmiş bulunuyoruz. Kanser hücreleri gibi vücuda yayılan „İslâm ve Yabancı Düşmanlıǧı“, böyle giderse, bu „Gida“  modası ile  tüm  Almanya´yı teslim de alabilir.
TAPINAK ȘÖVALYELERİ Mİ YARATILMAK İSTENİYOR?
Almanya´daki bu ırkçı gösteriler böyle devam ederse, Almanya´da pek çok kentte, şehrin adının ilk harflerini “….gida” sözcüǧü ile birleştirilmiş pek çok İslam karşıtı kışkırtıcı eylemci grubun, sokaklara döküldüklerine tanık olabileceǧimiz gibi,  bu gösteri ve eylemler diǧer Avrupa ülkelerine de sıçraması mümkün olacaǧı gibi, bu ırkçı şövalyeler, "Tapınak Șövalyeleri´ne“,  12. ve 13. YY´da Anadolu´da,  Ortadoǧu´da, Doǧu Akdeniz ve Ege adalarında tarihin kaydettiǧi acımasız cinayet şebekelerine dönüşebilirler.
IRKÇI GÖSTERİLER BİR ANAYASAL HAK OLABİLİR Mİ?
Almanya Anayasa´sının 5. ve 8. maddeleri, Almanyada yaşayan herkese izin dahi almaksızın „barışçıl yürüyüş,  toplanma ve de gösteri“ yapma hakkı tanımaktadır.
Peki, Pegida denen kitlesel eylem yapan grubun Anayasa´nın 5. ve 8. Maddelerini istismar etmediǧi söylenebilir mi? Bu eylemcilerin, kendilerinden farklı dini inançlara sahip insanlara karşı, halkı kışkırtmaya çalıştıklarını söylersek, yanlış mı olur? Bu kişiler, deǧişik sosyal ve din kültürlerine  farklı yaklaşan kesim,  ”Almanya´yı ve de Avrupa´yı islâmlaştırmak istemiyoruz“ safsatası ile ülkenin iç huzurunu bozmaya ve de ileride yaşanabilecek kitlesel çatışmalara zemin hazırlamaktadır.
Alman Adalet Bakanlıǧı ve de Alman Başsavcılıǧı kışkırtıcı yöne giden bu eylem ve yürüyüşlerin başını çeken kişilere  karşı Alman Ceza Yasası´nın 130. Maddesi´ne dayanarak dava açması gerekmez mi? 
Son 30 yıl içinde bunların, yabancılara, dolayısı ile öncelikle Türkler´e, Afrikalılar´a ve de siyahilere karşı yapılan saldırı ve katliamların acıları bu ülkede yeterince yaşandı. Ve bu acılar tekrar yaşansın istemiyoruz. Almanya´da yaşayan yabancılar arasında, 2´nci Dünya Savaşı sonrası en fazla saldırıya, ve hatta kitle katliamlarına uǧrayan Türkler ve Afrikalı siyahiler olmuştur.
YAȘADIĞIMIZ ACILAR UNUTULMADI
Almanya´da Türklere karşı 18 Aralık 1988 günü yapılan ilk ev kundaklama olayının yaşandıǧı Oberpfalz bölgesindeki Schwandorff  köyünde Can ailesinin 3 bireyi yanarak can vermiştir. Ardından takip eden yangınlarda 1992 yılında Mölln´de 3,  1993 yılında Solingen´ de 5 Türk insanımız  yakılarak öldürülmüşlerdir.
18 Ocak 1996 günü Lübeck Hafenstraße´deki (Lübeck Liman Sokaǧı)  Yangın´da 11 Afrikalı ve Ortadoǧulu mültecinin katilleri halen ortaya çıkarılmış deǧildir.
Lübeck Hafenstraße yangının birgün sonrasında ABD´de Yahudiler´in “Almanlar  yine yakıyor” diye sokaklara dökülmesinden sonra acele bir suçlu aranır ve aynı binada ailesi ile yaşayan bir Lübnanlı kurban seçilir. Bu şekil olsa da  dünyada Almanya´ya yönelik tepkiler bir süre de olsa bastırılmış olur. Yıllar süren duruşmaların sonunda, olay unutturulmaya, en azından etkisinin azalmasına yardımcı olur. Sonunda beraat eden kurban çektiǧi manevi acılarından dolayı, devletten büyük miktarda maddi tazminat alır. Ve böylece devlet ile birlikte suçlanan kurban da aklanmış olur. NSU diye bilinen 3´lü Çete´nin 2003 ilâ 2008 yılları arasında Almanya´nın deǧişik kentlerinde,  dükkanlarında öldürdüǧü 8´i Türk ve de Türk sanılarak öldürülen 1 Yunan vatandaşı ile 1 Alman polisinin (!) davaları,  her geçen duruşmada çözülme ve açıklık kazanma yerine, bir bilmeceye bürünmektedir.
HAVADA UÇAN BEBEĞİMİZ
03 Șubat 2008 günü Almanya´nın Ludwigshafen kenti yangınında,  2 küçük Türk kız çocuǧunun ilk ifadelerinde; yangının bodrum katına inen merdivenlerde çıktıǧını ve bodrum mervinlerinde  yabancı bir yetişkin erkeǧin çocuk arabalarını ateşe verirken gördüklerini söylemişlerdi. Psikologlara bir iki hafta teslim edilen bu kız çocukları, sonraki ifadelerinde  „öyle bir şey görmediklerini“ söylemiş olmaları, halen hafızalarımızdaki yerini korumaktadır. Üstelik Türk polisi araştırmaya dahil edilmedi.
Bu yangında da 9 Türk vatandaşımız canından olmuştur. Ateşin binayı sardıǧı ve kurtuluş yolunun kalmadıǧı bir anda Türk anne 4´ncü Kattan bebeǧini pencereden aşaǧıya fırlatıp, bebeǧinin yaşamını kurtarırken, kendi yaşamını feda etmiştir.„Havada uçan bebek“  beynimizin en ince kıvrımlarına yerleşmiş olup, unutulması mümkün olmayan bir taplo oluşturduǧu için,  halen gözlerimizin önünden gitmiyor.
DEMOKRATİK ALMANYA NEREYE?
Elinde olmadan insan kendine de olsa sormak istiyor!  Avrupa´nın en güçlü polis ve istihbarat teşkilatına sahip ülke Almanya´dır. Bu yaşanmış ve halen yaşanmaya devam eden olayların aslında Almanya´da artık yaşanmaması gerekir. Pegida denen, İslâm ve göçmen, yabancı  karşıtı,  kışkırtıcı olduǧu gün gibi ortada olan bu  grubun durdurulmaması ve eylemlerine son verdirilmemesi halinde, sonuçların;  „2´nci Dünya Savaşı“ sonrası harabeye dönmüş bu ülkenin imarını yapıp, ülke insanlarının refahını artıran insanlara büyük acılar çektirebileceǧi gibi, bu insanlara karşı yapılacak en büyük ihanet olacaktır. 
[ ÖZEL HABER & MAKALE; Almanya/Lübeck, 07 Ocak 2015_Remzi Uysal, TÜRGEM Başkanı]

6 Ocak 2015 Salı

T. Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan'dan 'Yüce Divan' yorumu: Umutsuz bir süreç

Erdoğan'dan 'Yüce Divan' yorumu:
"Umutsuz bir süreç!..."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM Soruşturma Komisyonu'nun dört eski bakan üzerinden bir süreç kurgulandığını söyledi. 
Erdoğan, "Bu tamamen umutsuz bir süreçtir" dedi. Ankara'daki Büyükelçiler Konferansı'nda konuşan Erdoğan, Komisyon'un çalışıp ara bir karar verdiğini, nihai sürecin tamamlanmadığını söyledi.
Erdoğan, "17-25 Aralık operasyonları millet tarafından yargılanmış ve millet kararını vermiştir. Kurgulanan oyun zaten bozulmuştur" diye konuştu. Türkiye'nin siyaset üzerindeki vesayet korumlarını etkisiz hale getirdiğini belirten Erdoğan, "yargı içindeki bazı odakların siyasete müdahale etmeyeceklerini" umduğunu belirtti.
Davutoğlu: Herkes saygı duymalı
Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) Meclis Grup Toplantısı'nda konuşan Başbakan Davutoğlu ise herkesin TBMM Soruşturma Komisyonu'nun kararına saygı duyması, Komisyon raporunun beklenmesi gerektiğini söyledi.
Yasaların ve anayasanın getirdiği sorumluluğun da bu olduğunu vurgulayan Davutoğlu ana muhalefetteki Cumhuriyet Halk Partisi'ni (CHP) "ihsas-i reyde" bulunmakla (hüküm verilmemiş bir dava hakkında görüş bildirmekle) suçladı. Soruşturma Komisyonu'nu etkilemeye çalışmanın hukuka aykırı olduğunu söyleyen Davutoğlu, Komisyonun kendi vicdanıyla bir karar verdiğini, bunun nihai hüküm olmadığını belirtti.
Bahçeli: En utanç verici kararlardan biri
Başbakan Davutoğlu'ndan önce partisinin grup toplantısında konuşan Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise dün Türkiye tarihinin en utanç verici kararlarından birinin alındığını söyledi.
Devlet Bahçeli, Başbakan Davutoğlu'nun geçen ay sarfettiği "Kim herhangi bir şekilde harama bulaşırsa, kardeşimiz de olsa onun kolunu koparmaya kararlıyız" cümlesini hatırlattı.
Bahçeli, "Davutoğlu kol kesmekten bahsederken, bakanlar korunmuştur...Eski devirdeki kürek mahkumları, Davutoğlu'na göre daha hür, daha omurgalıdır" dedi.
Meclise ayar vermenin kimsenin harcı olmadığını belirten Bahçeli, "Komisyondan kurtulan 17-25 Aralık failleri ilk önce adalete teslim edilmeli, arkasından da diğerleri paşa paşa, peş peşe onları takip etmelidir" diye konuştu.
'Yüce Divan'a sevke gerek yok'
TBMM Soruşturma Komisyonu, dün beşe karşı dokuz oyla, geçen yılki 17-25 Aralık operasyonlarının ardından istifa eden ya da görevden alınan dört eski bakanın (Eski Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan, eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, eski Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış, eski İçişleri Bakanı Muammer Güler) Yüce Divan'a sevk edilmemesi yönünde karar vermişti.
Komisyon'da AKP'den dokuz, Cumhuriyet Halk Partisi'nden (CHP) dört, MHP'den bir üye yer alıyordu. Halkların Demokratik Partisi (HDP) ise daha önce Komisyon'dan çekilmişti.
Komisyon, Cuma gününe kadar kararının gerekçelerini içeren raporunu TBMM Başkanlığı'na sunacak
Rapora varsa muhalefet şerhi de eklenecek.
Muhalefet "eski bakanların Yüce Divan'a gitmesi" yönünde bir meclis önergesi sunarsa, Meclis Genel Kurulu'nda en geç 30 Ocak'ta bu önerge ile ilgili gizli oylama yapılacak.
Önerge en az 276 oyla kabul edilirse eski bakanlar için Yüce Divan yolu açılacak.
[Ref: BBC Türkçe & BBC Turkish4 saat önce_Ulusal Haber & Ulusal Ajans]