16 Temmuz 2014 Çarşamba

“Demokrat Parti geleneğinden geliyorum” diyen Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Adayı Prof. Dr Ekmeleddin İhsanoğlu, Demokrat Parti'nin Kurucusu ve İlk Genel Başkanı Celal Bayar’ın kabri ve Anıt Mezarı’nı Ziyaret Etti.

“DEMOKRAT PARTİ GELENEĞİ’NDEN” BİR CUMHURBAŞKANI ADAYI
“Demokrat Parti geleneğinden geliyorum” diyen Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Adayı Prof. Dr Ekmeleddin İhsanoğlu, DP'nin Kurucusu ve İlk Genel Başkanı Celal Bayar’ın kabri ve Anıt Mezarı’nı Ziyaret Etti.
Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu: "Celal Bayar büyük bir insandır. Kurtuluş Savaşı'nın, milli mücadelenin Galip Hoca'sıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nde kendisini, demokrasiye, adalet, hukuk ve barışa adamış bir insandır"
            (AA.İHA, 15 Temmuz 2014) “ Ne CHP'de ne de MHP'de kaydım yoktur. Ben, ailem ve eşimin ailesi Demokrat Parti geleneğinden geliyoruz.” diyen Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Adayı Prof. Dr Ekmeleddin İhsanoğlu, Demokrat Parti'nin Kurucusu ve İlk Genel Başkanı Mahmut Celal Bayar’ın kabri ve Anıt Mezarı’nı ziyaret etti. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı adayı Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu eşi ile birlikte Bursa’nın Umurbey ilçesinde bulunan 3. Cumhurbaşkanı Celal Bayar Müzesini de gezdi..
MİLLİ MÜCADELE’NİN GALİP HOCA’SI CELÂL BAYAR
             Ekmeleddin İhsanoğlu burada yaptığı konuşmada, "Celal Bayar büyük bir insandır. Kurtuluş Savaşı'nın, milli mücadelenin Galip Hoca'sıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nde kendisini demokrasiye ve barışa adamış bir insandır" dedi.
           10 Ağustos 2014 Pazar günü ilk turu yapılacak olan seçimlerde “Çatı Aday” olarak Cumhurbaşkanlığı adayı olarak gösterilen ve Demokrat Parti tarafından da desteklenen Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu, seçim gezileri kapsamında Bursa’nın Gemlik ilçesi Umurbey Mahallesi’ni ziyaret etti. Ziyarete Demokrat Parti Bursa İl Teşkilatı yönetici ve üyeleri de katıldı.
Cumhurbaşkanı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu, mahalle meydanında toplanan Umurbey’liler tarafından coşkuyla karşılandı. Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu, Umurbey halkı tarafından kendisine hediye edilen nadide çiçekleri merhum Celal Bayar’ın kabrine bıraktı.
KABİR ZİYARETİ VE DUA
            Celal Bayar’ın mezarında dua ettikten sonra Celal Bayar Müzesi’ni de gezen İhsanoğlu, müzede bulunan eserleri yakından inceledi. İhsanoğlu, daha sonra zeytin’in barışı, huzur, güvenlik ve demokrasiyi simgelediğini söyleyerek, anıt mezarın bahçesine zeytin ağacı dikti. Müze ziyareti sonrası meydandaki parkta vatandaşlarla sohbet eden İhsanoğlu, seçimi yüzde 55 oyla alacağını söyledi. İhsanoğlu’na Umurbeyliler tarafından zeytin ve zeytinyağı armağan edildi. 
(Bursa: 14 Temmuz 2014 Pazartesi)

***
TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN "CUMHURBAŞKANI" ADAYLARI

11 Temmuz 2014 Cuma

KUMPASLAR KISKACINDA TÜRKİYE, ORTA DOĞU CEHENNEMİ VE "ODED YİNON PLANI" DEVREDE?!‏..

"ODED YİNON PLANI" DEVREDE?!‏..
Suriye ve özellikle Irak’ta gelişen olaylar bölgemizde stratejik çevreyi önemli ölçüde etkisi altına almış; Bölgenin savaş yelpazesi ise daha da grileşmiştir.
DYÇ (Düşük yoğunluklu çatışma) ortamı gittikçe daha karmaşık hal almakta ve OYÇ (Orta Yoğunluklu Çatışma) ortamına zemin hazırlamaktadır.
Barış zamanı rekabetler, çevre ülkeleri de kapsamına alarak hızla uyuşmazlık aşamasına doğru genişlemektedir.
Bölge, Türkiye, İsrail ve İran’ı da içine alan bir savaş ortamına doğru sürüklenmektedir. Stratejik çevrenin tabanını, barış zamanı rekabetler oluşturur.
Barış zamanı rekabetler; milli çıkarların çelişmesi üzerine, ulusların veya uluslar arası ittifakların, milli hedeflerini veya ortak çıkarlarını gerçekleştirmek üzere politik, ekonomik, teknolojik ve bilgisel tedbirler, faaliyetlerle beraber düşük yoğunluklu çatışmalara varan askeri tasarruflar ile savaş halindeki taraflardan birine destek vermek şeklindeki hareketlerini içerir. Barış zamanı rekabetler; uzlaşmazlığa veya savaşa yol açabilecek gelişmelere sebep olabilir, savaş için gerekli şartların oluşmasına yol açabilir.
Uluslar arası hukuk kuralları; haksız rekabetler oluşturulması ve savaş için ortam yaratılması hususunda hassas olmakla beraber, belirgin ve ciddi tedbirler içermemektedir.
Daha ziyade tarafların diyalog yoluyla anlaşmaları üzerinde durmakta, barışı bozan taraf için tedbirler öngörmektedir?!
Radikal İslam grupları; Suriye, Irak, Libya, Mali, Kenya, Afganistan, Nijerya gibi bölgelerde mevcut iktidarlara karşı şiddetli ve etkin terör saldırıları gerçekleştirmektedirler.
Barış zamanı rekabetler çerçevesinde örtülü veya açık olarak desteklenen, kendisini yaşatacak ortamı bularak üslenen ve teşkilatlanan, genellikle dini motiflerle örgütlenmiş bu unsurların, modern silah ve teçhizatlara sahip 1000-2000 kişilik guruplarla yaptığı saldırılar; mevcut güvenlik sistemlerini işlevsiz kılmakta, mevcut orduları psikolojik ve moral yönünden çökertmektedir.
Orduları etkisiz kalan iktidarlar, çaresizlik içinde el değiştirmektedirler.
Her iktidar değişikliği, ülkeleri iyice geriye itmekte ve bölünme aşamasına sürüklemektedir.
Karşılaştığı tehdidi bertaraf için şiddet ve orantısız güç kullanan iktidarlar da, oluşan can ve mal kaybı nedeni ile uluslar arası çevrelerden tepki görmekte, yalnızlaşıp ekonomik çöküntüye uğramaktadırlar.
"SİYON PROTOKOLLERİ"
Bugün yaşanan senaryo, 1900 yıllarında yayınlanan "Siyon Protokolleri"nde kabul edilen prensiplerin gerçekleşmesinden ibarettir. "SİYON PROTOKOLLERİ"; Yahudiler tarafından kaleme alınmış, diğer ulusları ve dünyayı nasıl sömürge haline getireceklerini planlayan ünlü bir yazıttır. Bu protokollerin ilk kez 1905’de Rusya’da yayınlanmasına karşın, gerçekte, M.Ö. 929 yıllarında "Siyon’un eski Babil’li Bilgeleri'nin Protokolleri" olarak yazılmaya başlandığı bilinmektedir. Başlangıçta çok kısa olup, Talmud ve Kabala’dan esinlenmiştir.
Tarih boyunca Yahudi gizli cemiyetleri tarafından geliştirilmiştir.
Siyon Protokolleri’nin sembolü, "yılan"dır.
Yılan'ın başı, Babil Bilgeleri’ni; gövdesi, Yahudi Milleti’ni temsil etmektedir.
24 bölümden oluşan protokollerde, Yahudi liderlerin toplantılarında alınan kararlar belirtilmektedir. Protokoller; Yahudilerin ekonomiyi maniple ederek, medyayı kontrol ederek ve dinî çatışmaları teşvik ederek, orduları etkisizleştirerek, dünyayı yönetme "gizli planları"nı tanımlamaktadır!? İsrail ve ABD ise, protokolleri, Yahudi ve İsrail düşmanlığını kışkırtma aracı olarak tanımlamaktadırlar?! Bu protokoller; 1980 yılında yayınlanan ve 1970 yılında kaleme alınan “ODET YİNON PLANI” ile, stratejik seviyede güncellenmiştir.
“ODET YİNON PLANI”
"ODET YİNON PLANI", 1982'de, ISRAEL SHAKAK tarafından "KİVUNİM" isimli Dünya Siyonist dergisinde yayınlandı.
Bu plan; Ortadoğu’nun silahsızlandırılması ve kontrolü amacı ile, etnik ve dini ayrıştırma, bölgede kontrol dışı güç bırakılmamasını öngören bir plandır.
Bu plan, ABD ve İsrail’in bugünkü Ortadoğu için doğru ve detaylı planını temsil eder.
Plan; tüm bölgenin küçük eyaletlere ve bölgelere bölünmesi, bunun için bölgedeki tüm devletlerin yok edilmesini ihtiva eder. Bu planda, Türkiye ve diğer Arap devletlerinin daha küçük parçalara nasıl bölüneceği ayrıntılarıyla belirtilmektedir?!
Yinon planında ilk hedef, Irak’tır!?
Irak parçalanarak Kürt devletinin hayata geçirilmesi ile ilk adım atılacağı ve Irak’ın nasıl parçalanacağı, detaylarıyla ortaya koyulmaktadır. Öncelikle, yönetimdeki rejimin ordusunun zayıflatılması ve petrol gelirlerinin azaltılması hatta elinden alınması, onu Lübnan’ın geçmişteki durumuna getirir ki, bu bir iç savaş demektir!
İç savaş ise, Irak’ın üçe hatta dörde bölünmesi demektir.
Böyle bir Irak ise, Şiilerin doğal lideri olan İran’ın savaş içinde yer almasını kaçınılmaz kılar.
İran-Irak savaşı ise, Irak’ın kesin olarak parçalanması anlamını taşır.
Bu durum, Irak’ın İsrail’e karşı geniş cephede çatışma organize etmesine imkân vermeden çökmesine sebep olacak ve sonuçta İsrail’in yolu kısalacaktır?!
Yinon Planı uzundur, Mısırdan başlayıp Pakistan’a kadar uzanan tüm ülkelerinin siyasi analizlerini ve hassasiyetlerini kapsamaktadır?!
Bu ülkelerin iç sorunlarını çözme kabiliyetsizlikleri anlatılmakta, dini köken ve mezhep farklılıklarının ayrışmaya imkan vereceği belirtilerek, bunların nasıl istismar edileceği belirtilmektedir!? 2006 yılında, ilk kez ABD Silahlı Kuvvetler Dergisi'nde yayınlanan ve RALPH PETER'S tarafından kaleme alınan “Kanlı Sınırlar” isimli makale ile birlikte yayınlanan BOP haritası ile de, öngörülen hedefler, stratejik seviyede açıkça ortaya konmuştur.
“KANLI SINIRLAR”
“KANLI SINIRLAR isimli ve BOP haritası ekli Ralph PETER’S e ait makale, İstanbul Boğazı ile İndus ırmağı arasındaki ulusal sınırların daha adil bir şekilde değiştirilmesini, bunun için bölgede etnik temizliği öngörür. Kürtlerin, Şiilerin, Hristiyanların, Ermenilerin, bazı tarikatların maruz kaldıkları yanlışlıkları düzeltmeyi ve bu gurupların yeteri kadar temsil edilmesi gerektiğini ortaya koyar. Afrika ve Ortadoğu'da sınırlar değişmedikçe barış gelmeyeceğini, problemlerin çözülmeyeceğini detaylı açıklamaktadır.
Bu makale, stratejik plandır!?
Stratejik öneriler, açık ve nettir!?
ABD'de, seminer ve toplantılarda tartışılmıştır?!
Bu planın kapsamında, Türkiye hedeftir!
Doğusunda Kürdistan kurulması istenirken, İstanbul stratejik bölge kabul edilmektedir?!
Kıbrıs ve Ege kıyıları – İyonya -, özerk bölgedir?!
Ağrı, Ermenilere aittir!?
Karadeniz, Pontus’tur!?
Aleviler için de, Anadolu'da ayrı bölgeler belirtilmektedir?!
Türkler de, etnik temizliğe uğratılmaktadır?!
22 ülkede yaşayan insanlar, etnik ve dinsel farklılıkları esas alınarak; bazı ülkeler iki'ye, bazıları üç'e, bazıları da dört'e, beş'e bölünmüştür?! Planda, bu küçük ülke sınırları kesin sınır kabul edilmemiş, merkezi güçlü bir iradenin (ABD ve NATO’nun) denetimine bırakılmıştır?!
Yerel yönetimler ordusuz kılınmış, güvenliğin sağlanması için yerel polis hatta kabile-cemaat polisi ile yetinilmiştir.
Enerji alanları, kontrollü bölge haline getirilmiştir. Plan, bölgeye uluslararası bir düzen getirilmesini şart koşmaktadır?! Bölgedeki resime; en geniş anlamıyla, Kuzey Afrika’dan Umman Körfezi'ne, oradan Türkiye, Kafkasya ve Orta Asya Cumhuriyetleri'ne; İran, Pakistan ve Afganistan’a; güneyde Yemen’e kadar uzanan ve Irak, Lübnan, Ürdün, İsrail, Suriye, Filistin’i içine alan coğrafyadan; kısaca, "Büyük Ortadoğu’dan" bakmak gerekir?!
Büyük resime bakarken; BM, ABD, Rusya, Çin, NATO, AB gibi "aktörler"i de dikkate almak gerekir. Daha da önemlisi, globalleşme ve demokrasi, enerji, doğal kaynaklar ve insan hakları gibi faktörler de gözönüne alınmalıdır. Coğrafyanın siyasi ikliminin, uluslararası hukuk tarafından biçimlendirilmekte olduğu da unutulmamalıdır?!
Suriye'de etnik ve mezhep ayrışmasının ciddi boyutlara ulaştığı, mevcut rejimin oldukça yıprandığı ve uluslar arası ilişkilerinde yalnızlaştığı, ülkenin ekonomik yönden gerilediği, iç ve dış göçlerin nüfusun yüzde 40'ını kapsadığı bir ortam ortaya çıkmıştır!?
Kısaca, Suriye cazip bir hedef konumuna gelmiştir.
Özellikle, İsrail açısından bir tehdit olmaktan uzaklaşmıştır?!
Suriye’de güçlenen ve palazlanan İŞID örgütü, Irak’ta iç savaşın ve bölünmenin fitilini ateşlemiştir!? Sözde hilafeti ilan ederek ve Irak içinde belirli bölgeleri kontrol altına alarak, ülkede karmaşayı alevlendirmiştir. Kendi çıkarlarına uyacak bölünmeye İsrail açık destek vererek, özellikle Kürt yönetimine cesaret vermiş, referandum şarkıları söylenmeye başlamıştır. Basra, Bağdat, Musul, Erbil merkezli dört eyalet ve/veya federal bölge, bu bölgelere Türkiye ve Suriye’den de ilavelerle, kanlı sınırların silinmesi gayretine girilmiştir?!
Irak ordusu çökmüş, moralini kaybetmiş, devlet tartışılır olmuştur!?
İran, bu savaşa kutsal yerleri koruma amacıyla açıkça iştirak etmeye başlamıştır.
ABD ve AB; şartların, özellikle İran’ın hedef haline gelmesi için ortamın biraz daha olgunlaşmasını beklemeye geçmiştir.
Suriye ve Irak artık devre dışıdır?!
İran ise yemi yutmuştur, Türkiye ise uygulatılan dış politikanın ve karmaşık hale gelen iç politikasının ağırlığını hissetmeye başlamıştır. Büyük Ortadoğu’nun diğer bölgelerinde istikrar yoktur ve bu bölgelerde de rejimlerin yıpratılması, orduların çökertilmesi gayreti, açık veya gizli sürdürülmektedir. İsrail daha cesur davranacak, Gazze’ye daha kolay bomba atacak, bölgedeki yerleşimini daha sağlamlaştıracak, ani ve beklenmedik hamleler yapacaktır; çünkü, İsrail’in yolu kolaylanmıştır.
Önümüzdeki günlerde Suriye ve Irak’ta çatışmalar, DYÇ ve zaman zaman OYÇ şeklinde gelişerek devam edecek, stratejik çevre ise barış zamanı rekabetler seviyesinden İran’ın durumuna bağlı olarak uyuşmazlık hatta savaş safhasına tırmanma eğilimi gösterecektir!?
Taraflar arasında barış zamanı rekabetlerin veya uzlaşmazlıkların sonucunda ilan edilmiş veya edilmemiş silahlı çatışmalar, savaş safhasıdır.
Bazı koşulların gerçekleşmesi durumunda, ülke içi çatışmalar da, uluslar arası hukuk kurallarına göre "iç savaş" olarak kabul edilir. Çatışmalar; konvansiyonel, konvansiyonel olmayan ve nükleer çatışmalar şeklinde üç gurupta gerçekleşir.
Savaş safhası, uzlaşmazlık safhasındaki harekatları da kapsayarak devam edebilir?!
Savaş safhasına, diğer ülkeler taraf, destekçi olarak katılabilir ve/veya tarafsız kalabilir?!
Küresel hakimiyet ve stratejik üstünlük amaçlı operasyonlar, sürdürülen savaş hali, tek süper gücün riski bertaraf için icra ettiği faaliyetler, savaş safhasının günümüzdeki görüntüleridir.
Kürdistan’ın resmen ilanı; Irak’ta barış zamanı rekabeti uyuşmazlığa taşıyacak, çevresinde ise barış zamanı rekabetleri alevlendirecektir.
Türkiye için gelecek günler, sadece bize bağlı görünmüyor; stratejik çevremizdeki sıcak gelişmeler, muhtemel davranışların ortaya koyacağı ortam, bizi de içine çekmeye çalışacaktır?!
ÇOK KANLI SINIRLAR
Ayakta kalmamız için harbin değişimindeki tuzaklardan arınmamız gerekecektir.
Birlikte yaşama kültürümüzü bozacak basit hesaplar ve geçici heveslerden uzak durmalıyız!
ABD ve İsrail’in Kürdistan planı; sadece kendilerini mutlu eder, çizilecek yeni sınırlar, kanlı değil "ÇOK KANLI SINIRLAR" olacaktır!?
Coğrafyanın insanları ok ve yay ile "AÇLIK OYUNLARI" oynamaya başlayacaktır, efendi değil köle olacaktır!
"GELECEĞİN SAVAŞI; HAİN, SİNSİ VE ÖRTÜLÜ BİR SAVAŞ OLACAKTIR!?
BİLGİSAYAR VE DİNLEME CİHAZLARININ, ARAÇ BOMBALARININ, YAKIN ÇEVRELERDE BİRBİRLERİNİ BASİT SEBEPLERLE ÖLDÜREN İNSANLARIN, ÇANTALARINI PATLAYICI İÇİN KULLANAN KADINLARIN, KALKAN OLARAK ÖNE SÜRÜLEN ÇOCUKLARIN, DİNSEL VE ETNİK GEREKÇELER VE TIBBİ TEKNİKLERLE HAZIRLANMIŞ CANLI İNTİHAR BOMBACILARININ VE BUNLARI FİNANSE ETMEK İÇİN UYUŞTURUCU DAHİL HER TÜRLÜ TİCARETİN, GELİR ELDE ETME YOLUNUN KULLANILDIĞI BİR SAVAŞ OLACAKTIR!?
BU SAVAŞLAR; ÇOK UZUN, KANLI VE KORKUNÇ OLACAKTIR."
Aslında, birlikte mutlu olduğumuz ulus kavramı içinde, küçük kırgınlıklar ve telafisi mümkün yanlışlıklara rağmen 80 yıldır belli seviyede mutlu yaşadığımız, ALLAH’ın bize verdiği bir nimet olan Cumhuriyet çatısından çıkmak ve çatıyı yıkmak çabalarından vazgeçerek, mevcut tehditleri bertaraf etme gayretine girmemiz gerekmektedir!?
Birlik olmanın, safları sıklaştırmanın, gerginlikleri gidermenin zamanıdır; çünkü başka çaremiz yoktur, bize kurulan tuzak, "iç savaş" değil "iç dağılma"dır! (İsmail ÜNSAY) - (REF: just now, Cesuryorum)
"Şerefle bitirilmesi gereken en ağır görev 'HAYAT'tır." Nusret DEMİRAL 
Cesuryorum; Atatürk'e, Türk Toplumu'na, Türk Devleti'ne zarar verenlerin, hakaret edenlerin, Türkiye'nin kaynaklarını sömürenlerin, Atatürk'ün kurduğu çağdaş, laik, demokratik ve tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti'ni yıkmak isteyenlerin açıkça ifşa edildiği ve gerçek yüzlerinin gösterilmek istendiği bir sayfadır! 

8 Temmuz 2014 Salı

GÜNCEL GÜNDEM: MADIMAK (SİVAS) DOSYASI VE BAŞBAĞLAR KATLİAMI

1978 SİVAS KATLİAMI'NIN ARKA PLANI
VE (SANIK FİRARİ) DOĞAN ÜRGÜP
PROF. DR. GÜLÜMSER HEPER
30 MART 2014 YEREL SEÇİMLERİ; CHP SİVAS BELEDİYE BAŞKAN ADAYI
İslam dünyasında mezhep çatışmalarına, toplumsal kıyımlara, kanlı olaylara şahit olmuş şehirler vardır. Cumhuriyet tarihinde bu kıyımlarla özdeşleşmiş şehirlerin en bilineni, Sivas'tır.
Yakın tarihin en dramatik toplumsal olaylarından birisi 2 Temmuz 1993'de Sivas'ta gerçekleşti. Türk sanatının, edebiyatının, siyasetin temsilcisi tam otuz yedi can, otuz yedi nitelikli can, mezhep ateşiyle Madımak'ta yakıldı. Tarih boyunca Hızır paşalara post veren, Pir Sultan Abdallara darağacı kuran Sivas'ın toplumsal algısı, tarihiyle özdeşleşmiş hıyaneti otuz yedi can nezdinde Madımak'ta insanlığa karşı işledi.
Bu kanlı coğrafyada ırklar, mezhepler, sınıflar üzerinden yürütülen kavga Sivas'ta dibe vurdu. Her toplumsal yıkımın ardından yaşananların bir benzeri Madımak'ta da yaşandı. Toplumsal yıkımın siyasi hazırlayıcıları, katilleri ve provokatörleri, yaşanan travma sonrası yine kendi bildikleri yöntemlerle toplumu rehabilite etmeye çalıştılar. “Madımak unutuldu” derken parmağını insanlığa doğru sallayarak “Unut bunu!” dediler. Benim gibi, sokağa her çıktığında yanından geçen adama “Acaba bu kişi de orada mıydı?” diye bakanlar şehrin tahnit kokusundan kaçmayı başardılar. Kalanlar yüreklerini serinleterek kendi gerçeklerini bulmaya çalıştılar. Kimse ama kimse şunları sormadı. Madımak engellenebilir miydi? Bir de bu şehirde yeni Madımaklar yaşanabilir mi?
Toprağından kanırta kanırta koparılmış insanların bir toz bulutu ardından izlediği bir şehirdir, Sivas. Zulmün insan onurunu ele geçirdiği şehirde toplumsal olayların çözümlemesini yapmak, Aziz Nesin'e reva görülen tepkinin benzerini görmek için yeterlidir. Üç maymunların şehri Sivas'ta bu analizler için cesaret yetmez. "Deli" olmak ya da "aşık" olmak gereklidir. İşte bu yüzdendir ki Sivas, Aşık Veyselleri, Pir Sultan Abdalları, Aşık Ruhsâtileri, Zaralı Halilleri, Kul Himmetleri doğurmuş, hamuruna katmıştır. Zıtların şehri Sivas, tarihinde zulmü de, sevgiyi de, acıyı da kendi özünden çıkarmıştır. Acaba Madımak'tan sonra da tarih tecelli edip Sivas toprağından yeni bir "aşık" çıkaracak mıdır? Yoksa Madımak'tan sonrası yok mudur? Yoksa yoksa Madımak'ta insanlıkla birlikte bütün aşıklar yakılmış mıdır?
Madımak katliamını analiz edebilmek için toplumu Madımak’a getiren olayları, koşulları bilmek zorunludur. Zira Madımak ne bir başlangıç ne de bir bitiştir. Madımak öncesi en büyük Sivas gerçeği 1978 olaylarıdır. 1978 olaylarını hazırlayan siyasi ortam ve aktörleri Madımak’a giden yolların taşlarını döşemişlerdir. Madımak olaylarını anlamak için Sivas 1978 olaylarını anlamak gereklidir. Madımak katliamının nedeni 1978 olaylarının aydınlatılamaması, açığa çıkarılamamasıdır. Zira toplumsal kıyımları çözümlemeden yola devam etmek, benzer, belki de daha ağır olaylara davetiye çıkarmaktır. Madımak katliamının gerekçesi ne Aziz Nesin'in kışkırtması ne de semah dönen kızlardır. Sorumlusu ise 1978 olaylarını çözümlemeyen siyaset, cezasını kesmeyen hukuk ve yaşananları yok sayan insanlıktır.
GELİN MADIMAK'I TARTIŞALIM
Gelin birlikte bir tabuyu yıkalım. 1978'in gerçekleri üzerinden Madımak’ı tartışalım. 1978 olaylarının katillerini, provokatörlerini, siyasi aktörlerini tanıyalım. Madımak olayıyla ve diğer mezhepsel kıyımlarla benzerliğini görelim. Tarihin tozlu sayfalarında unutulmuş, unutturulmuş dosyaları karıştıralım. Kimsenin gazabından korkmadan Sivas'ta siyasetin ve emniyetin yaptıklarını sorgulayalım... Madımak’a döşenen yollar birer birer açılırken olanlara seyirci kaldığımız için dövünelim. 1978'de susan dilimizin, korkan bedenimizin, eğilen onurumuzun neticesi olarak Madımak’ta yakılan insanlığın hesabını hiç değilse tarihe verelim. Sivas 1978 olaylarının adli kayıtlarını, sorgulamalarını, yargılamalarını okuyalım, tartışalım, düşünelim...
Sivas 1978 olayları, 3, 4, 5 Eylül 1978 tarihinde gerçekleşti; nüfusunun çoğunluğu Alevi olan Alibaba mahallesinde başladı ve bütün şehre oradan yayıldı. Adli kayıtlara ve tutanaklara olayların mezhepsel kıyım amaçlı olduğu kaydedildi. Üç gün içerisinde on kişi katledildi: Müslime Gülmez, Gülsüm Keklik, Bektaş Gökdemir, Bünyamin Yılmaz, Musa Uğuz, Özer Aksak, Musa Kale, Gülizar Boran, Vedat Kanat, Niyazibey Özkurt.
Dava kayıtlarına resmi olarak girmiş 10 ölü, 145 müşteki ve 135 sanık mevcuttur. Müştekilerin çoğu silahla ve kesici aletlerle; fiziksel güç kullanma ve evini işyerini yakarak kundaklama sonucu yaralananlardır. Saldırıların hepsinde öldürme Kastı vardır. 1978 olaylarında resmi olarak tanımlanan suç, kısaca, “Türkiye ahalisini birbiri aleyhine silahlandırarak mukateleye teşvik neticesi olarak isyan ve kıtala sebebiyet vermektir”. Adli kayıtlarda olay şu sözlerle tanımlanmaktadır: “Sivas'ta olay tarihinin başlangıcı olan 3 Eylül günü saat 11 sıralarında Alibaba mahallesi pazaryerinde meydana gelen ve zahiren bir çocuk kavgası görünümünde olup ve fakat süratle gelişerek ve basınımızda kanlı Sivas olayları diye adlandırılan 10 kişinin ölümü, 93 kişinin yaralanması ve toplu ızrar ve tahribat nedeni ile 5.185.883.72 TL tutarında zarar tevlit eden ve Sivas'ta bir iç savaş görünümü alarak isyan şeklinde 3 gün devam eden olaylar".
1978 olaylarından önce yaşananlar ise şunlardır: Sivas'ta 1978 olaylarında diğer mezhepsel kıyımlarda olduğu gibi Sünni toplum önce Alevi topluma karşı bilenmiştir. On binlerce broşür kapı kapı dağıtılarak, camilerde çeşitli suçlamalar yapılarak Sünni toplumun ilkel mezhep dürtüleri kamçılanmıştır. 1993 Madımak katliamı öncesinde paçavra gazetelerine “Müslüman Mahallesinde Salyangoz Satıyorlar” başlığı atarak kıyımın kapısını aralayan alçakların aynıları ve benzerleri 1978 olaylarında da gazetelerinde kışkırtıcı ifadeler kullanmışlardır. Sivas'ta Alevilerin evleri tek tek belirlenmiş, kayıtlara geçirilmiştir. Evlerde yapılan gündelik sohbetlerde Alevilerin ne kadar ahlaksız oldukları tartışılmıştır. 
OLAYIN SOSYOLOJİK ÇÖZÜMLEMESİ DE YAPILMIŞTI
1978 olaylarının adli kayıtlarında olayın sosyolojik çözümlenmesi de yapılmaya çalışılmış ve şu ifadeler kullanılmıştır: "Olayların başlangıcından bir gün sonra, yani 4 Eylül’de Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk tarafından yapılan ve inkılap tarihimizde Sivas Kongresi olarak belgelenen günün 59. yıldönümü kutlanmaktadır. Yine 4 Eylül günü dini bayramlarımızdan Ramazan bayramıdır ve o gün Müslüman vatandaşlarımız toplu ibadet için mabetlerine gideceklerdir. Milli ve dini birliğimizin adeta sembolü olan bu günün arifesi olayların başlangıcı olarak niçin seçilmiştir veya tesadüf müdür? Bunun içinde 3. 9. 1978 tarihinden evvel Sivas'ta meydana gelen anarşik olayları değerlendirmek iktiza etmektedir. Yurdumuzun çeşitli yerlerinde meydana gelen anarşik olayların birbirleri ile bağlı olarak Sivas'ta yoğunlaşması dikkat çekicidir. Ancak Sivas ahalisinin sosyal yapısındaki hassasiyet cereyan eden anarşik olaylardan fevkalade etkilenmiş sağ ve sol fraksiyonların gizli propagandaları nedeni ile Alevi ve Sünni mezhep kavgası ve çatışması şekline dönüşmüştür. İşte bir kısım ahaliyi birbiri aleyhine silahlandırarak mukateleye teşvik eden dış ve iç kaynaklı illegal örgütlerin tahrik ve planlaması ile çok üzücü ve düşündürücü, birçok kimsenin ölüm ve yaralanması ile sonuçlanan anılan olaylar meydana gelmiştir. Ancak bu genel kanı yanında sözü geçen örgütlerin bu olaylardaki ilişkileri kesinlikle failleri de dahil tespit edilememiştir".
Adli kayıtlarda olayların toplu ve kısa kronolojik izahı ise şu şekilde yapılmaktadır: "Olay günü saat 11 sıralarında Alibaba Mahallesi pazaryeri meydanında başlayan ve kısa bir zamanda şehrin muhtelif yerlerine yayılan toplu olaylar sayın nöbetçi savcı yrd. Muhlis Özdemir tarafından Alibaba semtinde bulunan O. Nuri Gezmen karakol amirliğince ihbar edilmiş, çok kısa bir zaman zarfında silahlı mücadelenin yayılması neticesinde sayın c. savcı yrd. Ünal Yalıncak da dahil üç kişilik bir ekip halinde Sivas adalet sarayında toplanılmasına rağmen, olayların başlangıç noktasında el atılamamış, olaylar biteviye devam ettiğinden tahkikata girişilemeyerek zabıtaya herhangi bir şekilde emir ve talimat verme olanağı da kalmamıştır. Topluca İl Alay Jan. K.lığı binasına intikal edilerek şehrin içinde cereyan eden toplu tahrip olayları oradan görülebildiği kadar izlenmiş ve toplu tahrip olaylarının faillerinin resimlerinin çekilmesi ilgililere duyurulmuştur. Olayların fiili ve hukuki tavsifi, 3 gün devam eden toplu ızrar yaralama ve ölümle biten bu savaşta olayın asli failleri tespit edilememiş, ancak re’sen yapılan tahkikat sırasında ahaliyi birbiri aleyhine silahlandırarak mukateleye teşvik neticesinde işbu isyanda kıtal zuhur etmiş, çoğunluğu ateşli silah yarası olan 90 kişinin üzerinden öldürmeye teşebbüs derecesinde yaralama olayları da meydana gelmiş ve bu isyan sırasında müessir fiil, görevli zabıtaya mukavemet, toplu tahrip ve ızrar gibi eylemlerle olaya iştirak eden sanıklar tespit edilmiştir. Ayrıca toplu ızrar ve tahrip olaylarının faillerinin çoğunluğunun Alevi vatandaşlarımıza karşı ika edilen olaylara karışan Sünni vatandaşlarımızın teşkil ettiği anlaşılmıştır".
POLİSİN İFADESİ OLAYIN EMNİYET YÖNÜNÜ ORTAYA KOYUYOR
Sivas Emniyet Müdürlüğünde görevli 252/53016 yaka ve sicil numaralı Abdurrahman Arpa isimli polisin ifadesi yoruma yer bırakmayacak şekilde olayın emniyet yönünü anlatmaktadır. Polis Arpa'nın kısaltılmış ifadesi şöyle: “Emniyet müdür vekili İbrahim Şensoy ve şube müdürü İbrahim Aşkan da oradaydı. Nitekim Ali Baba’da pazar yerinde üç katlı binadan ateş açılarak bir kişinin vurularak yere düştüğünü gördüm. Bu şahıs hastaneye gönderildi. Vurulan bu şahsın sol gruptan olduğunu biliyordum. Yaralanan şahıs hastaneye gönderildikten sonra üç katlı binanın arka tarafındaki yamaçta bu kez iki tane kadının vurulduğunu gördük. Sol grubun kadınlarının vurulduğundan haberi yoktu ve bize üç katlı evden ateş açıyorlar niye görevinizi yapmıyorsunuz diyorlardı. Tam o sırada üç katlı evden iki kişi çıktı. Bulunduğum yere 150 metre uzaktılar. Bellerine tabancalarını yerleştirdiklerini ve binanın sol tarafındaki sağcı grubun içine girdiklerini gördüm. Üç katlı binada bu kişiler gittikten sonra arama yapıldı. Pazar yerindeki üç katlı evden ateş edildikten sonra sol grup çöktürülmüştü. Ancak binadan çıkan sağcı oldukları anlaşılan tabancalı şahıslar bina çevrilmediği için yakalanmamıştı. Sivas valisi olan Fikret Koçak'ın polisin gerektiği yerde silah kullanması gerektiğini olayın üzerine gitmemizi emrettiğini birkaç defa duydum. Başımızdaki müdürümüz ise valiye cevap olarak anlaşıldığını söyleyerek cevap verdiğini duymuştum. O gün ve gece birçok evde arama yapıldı. Gördüğüm ve bildiğim kadarıyla Alevi evleri bazı kişilerce silah var diye önce ihbar ediliyor, bu evlerde arama yapılıp silah olmadığı anlaşılınca, polisler uzaklaşınca, sağcı gruplarca arama yapılan evler tahrip ediliyordu. 4 Eylül 1978 gününde de yapılan ihbarlar üzerine ekip arkadaşlarımla çeşitli yerlerdeki olaylara koştuk. Emniyet olarak yaptığımız iş olay çıktıktan sonra olay yerine gitmek şeklinde oluyordu. Olayın başlamasını önlemek, durdurmak, bastırmak şeklinde olmuyordu. Sivas'ta bu olayların çıkabileceği herkes tarafından sezinlenebiliyordu, ancak olayların başlamasında ve gelişmesinde gördüğüm kadarıyla polis teşkilatı olarak gerekli önlem alınmadı. On kişinin ölümüne sebebiyet verildi. Ben şahsen olayların içinde bulunmuş ve görevimi amirlerimin emirlerini bekleyerek yapamamış olmanın vicdani ezikliği içindeyim..."
Peki resmi kayıtlarda belirtilen on bine yakın Sünni sağcı ve onları yönlendiren liderler kimlerdir? Gerçekten bu insanlar dışarıdan mı gelmişlerdi; yoksa bunlar, olayların ardından Sivas'ın çamurundan çıkarılmış, beslenmiş, payeler, makamlar salahiyetler verilerek ödüllendirilmiş insanlar mıdır? 1978 olaylarında bu insanların dışarıdan geldiği tamamen yalandır. Elbette dışarıdan davet edilerek getirtilen az sayıda katil de vardı. Ancak orada toplanan insanların, faillerin çoğunluğu Sivas'ın kendi mayasıdır...
Sivas'ta 1978 olaylarında sağcı Sünni güruhu yönlendiren gruplar ve liderlerinin tamamı, Milliyetçi Hareket Partisi’nin Sivas'ta sosyal dokunun içerisine nüfus etmiş hali olan gençlik derneği, yani Ülkü Ocakları’dır. O sırada bu örgüt, Sivas'ın hemen her sokağında büro açacak kadar örgütlüdür. Sivas 1978 olaylarının gerçek faili olan kişileri içerisinden çıkaran örgüt, olaylar daha başlamadan sokakta solcuları dövmeye, falakaya çekmeye, kızların elbisesini çıkarmaya, yırtmaya, sırtına tükürmeye kadar varan boyutta alçakça eylemlere girişmiştir.
1978’de Muhsin Yazıcıoğlu’nun genel başkanlığını yaptığı Ülkücü Gençlik Derneği'nin Sivas şube başkanı Doğan Ürgüp'tür. Doğan Ürgüp görevi aynı tarihte Muvaffak Özmen'e devretmiş, kendisi de onun yardımcısı olmuştur. Doğan Ürgüp ve Muvaffak Özmen'in ÜGD yönetim kadrosunda olması 1978 olaylarında fail olarak suçlanmak için yeterli midir? Elbette ki değil. Ama tarihsel gerçekler, adli kayıtlar ve ifadeler bu iki şahsın 1978 olaylarındaki rolünü ve eylemlerini kısmen de olsa açıklamaktadır.
O BELEDİYE BAŞKANI DA OLAYLARDA ROL ALMIŞTI
İddianamede sanıkların işledikleri suçlarla ilgili aydınlatıcı ifadeler içeren maddeler bulunmaktadır. Bu maddelerden birisi, 1978 Sivas olaylarında hakkında gıyabi tutuklama kararı olan iki sanığa ilişkindir. İddianame’den, Sivas'ta 29 Mart 2009 seçimlerini kazanarak belediye başkanı olan Doğan Ürgüp ile Muvaffak Özmen’in olaylarda fiilen rol aldıkları anlaşılmaktadır. Doğan Ürgüp ve Muvaffak Özmen hakkında tanzim edilen zabıt varakasında, bu kişilerin 1978 olaylarındaki rolüne şahitlik eden polis memurunun ifadesinden hareketle şöyle deniyor: “3. 9. 1978 tarihinde Sivas'ta meydana gelen olaylarla ilgili olarak Sivas Afyon Sokağında görevli polis memurları müştekiler Nihat Doğan ve Yusuf Akın'a fiili mukavemet ettikleri ayrıca toplu ızrarda bulundukları tespit edilmiş olan sanıklar Doğan Ürgüp ve Muvaffak Özmen hakkında tanzim edilen zabıt varakası dinlenen şahitler ile eylemleri anlaşılmıştır.” Sanıklar Doğan Ürgüp ve Muvaffak Özmen'in eylemlerine uyan TCK'nın 268/1, 517, 522, 79. maddesi delaletiyle aynı kanunun 149/3, 31,33, ve 40. maddeleri gereğince ayrı ayrı tecziyeleri, 16.10. 1978 tarihinde karara bağlanmıştır. Sanıklardan Muvaffak Özmen sorgusunda olay tarihinde Ülkücü Gençlik Derneği'nin Sivas il başkanı olduğunu belirtiyor. Doğan Ürgüp'le aynı eylemlerden tutuklama kararı alınan Özmen, ifadesinde, "sadece olayları izlediğini herhangi bir ayırım yapılmadan dükkânların tahrip edildiğini vurguluyor. Olaylar bittikten sonra Sivas'tan ayrıldığını, gıyabi tutuklama kararını Sivas dışında öğrendiğini ve 29. 1. 1979 tarihinde Gölcük'te teslim olduğunu, polis memurları Nihat Doğan ve Yusuf Akın'a mukavemet etmediğini, ifade ediyor.
Muvaffak Özmen beş ay sonra teslim olup yargılanırken, Doğan Ürgüp kaçmayı tercih ediyor. Elimde olan adli kayıtlarda firari Doğan Ürgüp'ün 9.11.1979 tarihine kadar firari olduğu tespitlidir. Doğan Ürgüp'ün hangi tarihte teslim olduğu, ayrıca teslim olup olmadığı konusunda belge yoktur. Doğan Ürgüp 28. 6.1979, 16. 8.1979, 13. 9. 1979, 9. 11. 1979 tarihli celselerde halen firari olup hakkında gıyabi tutuklama kararının yerine getirilmesi için sıkıyönetim askeri savcılığına yeniden müzakere yazıldığı belgelidir.
Sanık Doğan Ürgüp ve Muvaffak Özmen 1985 yılına kadar yargılanmış ve iddia edilen suçları işledikleri konusunda hükümlülüklerine yeter derecede delil bulunamadığı için 10.7.1985 tarihinde beraatlarına karar verilmiştir. Aynen Madımak olaylarındaki gibi toplumsal katliama imza atan bu insanlar yargının elinden söke söke alınmıştır.
Sanık ve firari Doğan Ürgüp ve Muvaffak Özmen'in olayların içerisindeki yönlendirici rolüne sanık Nazmi Yekeler de şahitlik etmiştir. Nazmi Yekeler'in ifadesi katliamda Sivas'ın ve Sivaslı'nın rolünü aktarması bakımından oldukça dramatiktir. Ayrıca, Nazmi Yekeler’in ifadesi, Muaffak Özmen'in ifadesini yalanlayan ifadelerle doludur. Sanık Nazmi Yekeler olay günü ihtiyaçlarını karşılamak üzere çarşıya gittiğini, postane çevresinde toplanan güruhun 15-20 bin civarında olduğunu, yoldan geçenlerin grubun içine davet edildiğini ve onların da bu davete icap ettiklerini, içlerinde çok küçük çocukların da olduğunu, bazılarının yüzlerinin maskeli olduğunu, gruba katılmasa grubun kendisini de öldüreceğini ve “Müslüman Türkiye” başta olmak üzere çeşitli sloganlar atan grubun Alibaba’ya yürüdüğünü ifade etmektedir. Nazmi Yekeler dosya 1493-1496-1498 sıra sayılı ifadelerinde sanık ve firari Doğan Ürgüp’ün grup içerisindeki rolüne ait beyanlarda da bulunmuştur.
1978 Sivas olaylarının en dramatik yönü ise evi kundaklanan, kurşunlanan bazı Alevi vatandaşların kendilerini savunmak için silah kullanmalarının 1978 olaylarında yargılanmalarına gerekçe olması; bu yüzden sayısız acıların yaşanmasıdır.
Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümünün ardından Sivas'a belediye başkanı seçilen Doğan Ürgüp adlı firari sanığın bugünkü bilinen toplumsal yüzünün bu olaylarda sergilenen yüzüyle benzerliği yoktur. Doğan Ürgüp, 10 Temmuz 2012 tarihinde Fatih Altaylı ile yaptığı TekeTek programında kendisini 1978 olaylarını engellemeye çalışan kişi olarak sunmuştur. Doğan Ürgüp, Altaylı’yla sohbetinde o yıl Ülkü Ocakları Başkanı olduğunu ve bu görevi bir arkadaşına devrettiğini ve kendisinin onun yardımcısı ve o sıralarda 22 yaşında olduğunu anlatıyor. Sivas olaylarının başladığı saatte, üç arkadaşıyla birlikte Çarşı Polis Karakolu’na amir Kenan Baskın'a nezaket ziyareti için gittiklerini, orada durumu haber aldıklarını ve Sünni vatandaşları “Alibaba’da kızılbaş koministler Sünni vatandaşları öldürüyor burada ne duruyorsunuz” diye provoke eden bir adamı engellediklerini ve kendisi gibi on kişi sayesinde 1978 olaylarının önlendiğini anlatıyor. Bu bilgileri Ankara Üniversitesinde yapılan bir toplantıda gençlerle de paylaştığını söylüyor.
Anlatımında, Sivas 1978 olaylarının dışarıdan gelenler tarafından organize edildiğine dair ifadeler kullanan Ürgüp, ne kendisinin gıyabi tutuklama kararından ne polise mukavemetinden ne de darp ettikleri polis memuru Nihat Doğan ve Yusuf Akın'dan söz ediyor. Kendisi kendi kahramanlık tarihini yazıyor... Fatih Altaylı ise hem 2012’deki programda hem de 2014 belediye seçimleri için yapılan programda, Doğan Ürgüp'ü toplumsal kahraman ilan eden programa yataklık ediyor.
Doğan Ürgüp yine Fatih Altaylı ile yaptığı programda “Ben Sivas'taki Cemevi’nin su sorununu çözdüm, Ali Baba Camii’nin etrafını düzenledim..." gibi ifadelerle Sivas için “siyaset yapıyor”. Ancak Ürgüp'ün bu ifadeleri de tarihsel gerçeklere pek uymuyor. Ali Baba Camii denilen yer aslında Cami değil, Ali Baba TEKKESİ! Yani Anadolu Alevi-Bektaşi kültürünün dergâhı. Dergâhın adı, küçük bir değişiklikle (!) Cami olmuş! Bu arada Ali Baba'nın yaşadığı ev de Susamışlar Konağı’na dönüşmüş!
DOĞAN ÜRGÜP'ÜN ADINI İBRETLE ORADA OKURSUNUZ
Firari sanık olmuş, toplumsal katliamlara bulaşmış Doğan Ürgüp'ün bu kadar rahatça kahraman rolü oynamasının ardındaki gerçek nedir? Acı da olsa bu gerçeği analiz etmek zorundayız. Bu gerçek, Doğan Ürgüp'ün ve benzerlerinin Sivas'ta yaptıkları siyasetin ideolojik ve ekonomik zemininin sağlam olmasıdır. Üstelik bu alt yapıyı hazırlayanların bir kısmı da Sivas’ta yaşayan Aleviler’den başkası değildir. Nasıl mı? Bugün Ali Baba'da mevcut Cemevi'nin Gasilhanesine girdiğinizde kocaman bir plaket görür ve ibretle okursunuz. Plakette şöyle yazar: "Bu salonun tefrişatı Belediye Başkanı Doğan Ürgüp tarafından yapılmıştır". Burası sözün bittiği yerdir. Olay Ulustaki eski Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kapısına Philip-Morris şirketinin plakasını çakması gibidir. Onursuzluğun erdem olduğu yerde söz biter. Alevi asimilasyonu kardeşlik kisvesinde başarılmıştır. Sivas'ta Alevi sorunu yok demek Ali Baba mahallesinde bile yerel siyasi denetimin karşı tarafa geçmiş olması demektir. Unutuldu denilen şeyin unutturulmuş olmasıdır. Alevi-Bektaşi kültürünün beşiği Sivas'ta çoğu asimile edilmiş sadece beş bin insanın kalmasıdır. Kültürü yaşatan dergâhlar ele geçirilmiş, kale düşürülmüş, aşıklar ölmüştür. Bu nedenle Sivas'ta bir daha Madımak yaşanmayacaktır... (REF: Yahya Kemal BAYAR, DİVRİĞİ GAZETESİ)

2 Temmuz 2014 Çarşamba

VAKTİYLE MENFUR DÜŞMAN BÖYLE DEMİŞTİ!.. ŞİMDİ, ANKARA'DAN MEYDAN OKUYORLAR...

O BİR AŞİRET REİSİ. HEM DE "KÜRT FALAN DEĞİL, YAHUDİ". TAM 40 YILDIR, ÜLKEMİZE YÖNELİK ANARŞİ, TERÖR, İHANET VE TEDHİŞ ÖRGÜTLERİNİ TOPRAKLARINDA BARINDIRARAK; TÜRKİYE CUMHURİYETİ, TÜRK MİLLETİ VE TÜRK DÜNYASI DÜŞMANLARINA ALENEN YARDIM VE YATAKLIK; TÜRK HALKINA KALLEŞLİK YAPIYOR!... 
"Türkiye 'Kürdistan' Demokrat Partisi" ne (sözde) "uyarı" !... 
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, yeni kurulan "Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi"ni (TKDP), Parti adında yer alan ve TC Anayasasına göre yasak olan "Kürdistan" ibaresini parti adından çıkarması için uyardı. 
Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi adıyla kuruluş dilekçisinin İçişleri Bakanlığına verilmesinin ardından Bakanlık, kuruluş bildirisi ve alındı belgesinin onaylı örneğini Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına ve Anayasa Mahkemesi'ne gönderdi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da internet sitesinde, partinin 28 Nisan 2014'te kurulduğunu duyurdu. 
Anayasa ve Siyasi Partiler Kanunu'na göre YASAK!...
Başsavcılık, partiyle ilgili sicil dosyası oluşturdu ve partinin adında bulunan "Kürdistan" ibaresinin çıkarılması için partiye uyarı yazısı gönderdi. Yazıda, Siyasi Partiler Kanunu'nun 96. maddesine göre, "ırk ve bölge adlarıyla veya aynı anlama gelen adlarla siyasi partiler kurulamaz veya parti adında bu kelimeler kullanılamaz" hükmü hatırlatılarak, partiye ismini değiştirmesi için süre verdi. Siyasi Partiler Kanunu'nun 96. maddesi, "Komünist, anarşist, faşist, teokratik, nasyonal sosyalist, din, dil, ırk, mezhep ve bölge adlarıyla veya aynı anlama gelen adlarla da siyasi partiler kurulamaz veya parti adında bu kelimeler kullanılamaz" hükmünü içeriyor. 
"Kürdistan" ibaresi çıkmazsa... 
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, partiye verilen sürede parti adındaki "Kürdistan" ibaresi çıkarılmadığı takdirde Anayasa Mahkemesi'ne başvurabilecek. Anayasa Mahkemesi, "Kürdistan" ibaresinin yasaya aykırı olduğunu tespit ederse partiye "ihtar" gönderecek. İhtara rağmen parti adı değiştirilmezse partinin hazine yardımı varsa bu kesilecek. Devlet yardımından faydalanmayan siyasi partiler hakkında (akp sayesinde maalesef) her hangi bir yaptırım veya zorlayıcı hüküm bulunmamaktadır!?.. 
02.07.2014 Çarşamba 14:38,  AA